Mircea Lucescu, Galatasaray'ın efsanevi teknik direktörlerindendir, ancak onun yönetimi altında yaşadığımız bazı anılar, benim gibi taraftarlar için utanç verici olabilir. Babamdan gelen bir miras olarak Galatasaray taraftarı oldum, ancak kendi ruhumu keşfettikten sonra, bu takımın hayalleri ve tutkusu beni hasta dereceye kadar sarı-kırmızı renklere bağladı.
Ne yazık ki, Lucescu'nun yönetim tarzı, benim inandığım Galatasaray ruhuyla uyuşmuyordu. En utanç duyduğum anılardan biri, UEFA Şampiyonlar Ligi'ndeki Strum Graz maçıdır. Maçın son beş dakikasında 2-2'lik bir skorla berabereydik ve iki takım için de bir puan üst tura çıkmak için yeterli olacaktı. Ancak Lucescu'nun taktiği, son beş dakikada kora kor saldırmak yerine, topu kontrol altında tutup zaman öldürmeye yönelikti. O an, Galatasaray'dan beklediğim futbol olmadığını anladım. O gün, ilk kez Lucescu'nun taktikleriyle ilgili ciddi şüphelerim oldu.
Evet, belki de muhteşem bir teknik direktör ve takımını kazanmaya yönlendirebilir, ancak Galatasaray'ın hayallerini ve tutkusunu ortaya koyan bir oyun sergileyemez. O maçtan sonra, onun yönetimi altında bile Galatasaray'ın ruhunu yakalayabileceğimizi düşündüm. Bugün, Lucescu teknik direktörümüz olsaydı belki de şampiyonluklar kazanabilirdik, ancak asla hayalleri olan ve bu hayaller için mücadele eden bir takım olamazdık. Benim Galatasaray'ım, tutkulu, cesur ve her zaman saldırmaya hazır bir takımdır. Lucescu'nun muhafazakar yaklaşımı, benim sarı-kırmızı kalbimle asla uyuşmadı.
Bu deneyim, benim Galatasaray sevgimi şekillendirdi ve bana takımın ruhunu yakalamanın önemini gösterdi. Lucescu'nun taktikleri, benim inandığım Galatasaray felsefesine ters düşüyordu. O maç, benim için bir dönüm noktasıydı ve Galatasaray taraftarı olmamın sebebini daha da netleştirdi: Bu takımın hayalleri ve tutkusu beni burada tutuyor.
Ne yazık ki, Lucescu'nun yönetim tarzı, benim inandığım Galatasaray ruhuyla uyuşmuyordu. En utanç duyduğum anılardan biri, UEFA Şampiyonlar Ligi'ndeki Strum Graz maçıdır. Maçın son beş dakikasında 2-2'lik bir skorla berabereydik ve iki takım için de bir puan üst tura çıkmak için yeterli olacaktı. Ancak Lucescu'nun taktiği, son beş dakikada kora kor saldırmak yerine, topu kontrol altında tutup zaman öldürmeye yönelikti. O an, Galatasaray'dan beklediğim futbol olmadığını anladım. O gün, ilk kez Lucescu'nun taktikleriyle ilgili ciddi şüphelerim oldu.
Evet, belki de muhteşem bir teknik direktör ve takımını kazanmaya yönlendirebilir, ancak Galatasaray'ın hayallerini ve tutkusunu ortaya koyan bir oyun sergileyemez. O maçtan sonra, onun yönetimi altında bile Galatasaray'ın ruhunu yakalayabileceğimizi düşündüm. Bugün, Lucescu teknik direktörümüz olsaydı belki de şampiyonluklar kazanabilirdik, ancak asla hayalleri olan ve bu hayaller için mücadele eden bir takım olamazdık. Benim Galatasaray'ım, tutkulu, cesur ve her zaman saldırmaya hazır bir takımdır. Lucescu'nun muhafazakar yaklaşımı, benim sarı-kırmızı kalbimle asla uyuşmadı.
Bu deneyim, benim Galatasaray sevgimi şekillendirdi ve bana takımın ruhunu yakalamanın önemini gösterdi. Lucescu'nun taktikleri, benim inandığım Galatasaray felsefesine ters düşüyordu. O maç, benim için bir dönüm noktasıydı ve Galatasaray taraftarı olmamın sebebini daha da netleştirdi: Bu takımın hayalleri ve tutkusu beni burada tutuyor.