"Müzik ve Gerçeklik Arasındaki Hakikat"a Eleştirel Bir Bakış
Dünyanın egemeni olarak kendimiz için, onun bir köşesinden yoksun bırakılmak büyük bir aşağılanma gibi görünüyor. Tam olarak bilgi sahibi olunamayan bir dünyada yaşamak tatsızdır. İnsan, kendisine hizmet edilen doğayı, bir idealistin nankörlüğüyle hakir görmekten geri durmaz. Keşif gezilerinden dönenler, hayal kırıklığı içinde olduklarını söyleyerek, insanlığın idolleştirdiği kara parçalarını sadece "ıssız" olarak tanımlar. Kuzey Kutbu'nun bize değerli kılan şey ulaşılması zorluğuydu. Bir kere ulaşıldıktan sonra, bağrına saplanan bayrağın sallandığı sıradan bir toprak parçası, gerçekleşmiş bir rüyanın sopası, hayal gücünün karşısına çıkan yeni bir engeldir. Elde edilecek şeyi elde ettik. Daha sert ve acı veren bir düşüş yaşanmamıştı hiç.
İlk kez Robert Peary, Kuzey Kutbu'na ulaştığını ilan ediyor. Fakat hemen ardından Frederick Cook, onun yalanladığını iddia ederek, "Ben bir sene önce gittim" diyor. Benzer bir karmaşa Güney Kutbu'na ulaşma mücadelesinde de görülmektedir. Roald Amundsen'in Wikipedia sayfasında şu şekilde yazmaktadırlar: "Amundsen ve ekibi, Robert Falcon Scott'tan 35 gün önce Güney Kutbu'na ulaştı." Kutupların fethi, bilimsel bir çabadan çok, bir spor müsabakasına benzemektedir. Peşinden koşulan şey gerçeğin ta kendisi değil, sahne performansıdır. Atom bombaları, DDT, plastik gibi şeyler ise günümüz biliminin medeni sefahatinden kaynaklanan ürünlerdir. Bu yozlaşmadan nasibini alan alanlardan biri de etnomüzikolojidir.
Etnomüzikolojinin temel amacı, mümkün olduğunca geniş ve çeşitli bir ürün envanteri oluşturmak ve sonrasında bu karmaşıklığı düzenlemek ve analiz etmektir. Ancak yıllarca bu alanda uğraştıktan sonra fark ettim ki bu işin tadı kalmamış. Sadece tadı kaçmış olsa iyi, anlamı da yitirilmiş durumda. Artık neşesiz bir bilim müsabakasına dönmüş. Toplum bilimlerinin oyun sahası artık sadece işkence dolu bir evrak memurluğuna dönüşmüş durumda.
Kültür, doğası gereği tamamlanamayacak bir olgudur ve analiz ederek anlaşılamaz. Dahası, ne kadar analiz yaparsanız yapın, o kadar eksik kalacaktır. Bu noktada, etnomüzikoloji ve diğer toplum bilimleri için iki yol bulunmaktadır: materyal toplama yarışına katılmak ve topladığınız materyalleri analiz etmek. Ancak bu yollar, ne bilime ne de sanata hizmet eden, zevksiz bir mecburiyet gibi görünmektedir.
Toplum bilimlerinin temel amacı insan doğasını dışarıda tutarak kültürü anlamaktır. Kültür, insanın kendisi tarafından üretilen bir şey olarak görülmektedir. Ancak kültürel unsurlar, üzerinde yükseldiği kültürel olmayan zeminde ayrı bir şekilde analiz edilemez mi? Bu soru, toplum bilimlerinin bağımsız bir bilim dalı olabilmesi için atılan ilk adımlardan biridir. Yani insan varoluşunun beklenen ve doğal kültürel ürünler olarak yorumlanabilecek ortak noktalar ile doğasının ürünü olmayan, beklenmeyen ve tali unsurlar arasında fark yapmaktır. Bu fikir, insanı doğasının tutsağı olmaktan kurtarıp, kendi varlığını yaratmasını sağlamaktadır. Sonuç olarak, her ne kadar zevkli bir tartışma olsa da, laboratuvarda ya da saha çalışmalarında bulunamayacak bir soruyu sormaktadır: Duygular kültürel ürünler midir, yoksa biyolojik mi?
İngilizce olan tüm içerikteki ilişkili linkleri etiket içine alarak örnekte olduğu gibi tekrar gönderir misin?"
Dünyanın egemeni olarak kendimiz için, onun bir köşesinden yoksun bırakılmak büyük bir aşağılanma gibi görünüyor. Tam olarak bilgi sahibi olunamayan bir dünyada yaşamak tatsızdır. İnsan, kendisine hizmet edilen doğayı, bir idealistin nankörlüğüyle hakir görmekten geri durmaz. Keşif gezilerinden dönenler, hayal kırıklığı içinde olduklarını söyleyerek, insanlığın idolleştirdiği kara parçalarını sadece "ıssız" olarak tanımlar. Kuzey Kutbu'nun bize değerli kılan şey ulaşılması zorluğuydu. Bir kere ulaşıldıktan sonra, bağrına saplanan bayrağın sallandığı sıradan bir toprak parçası, gerçekleşmiş bir rüyanın sopası, hayal gücünün karşısına çıkan yeni bir engeldir. Elde edilecek şeyi elde ettik. Daha sert ve acı veren bir düşüş yaşanmamıştı hiç.
İlk kez Robert Peary, Kuzey Kutbu'na ulaştığını ilan ediyor. Fakat hemen ardından Frederick Cook, onun yalanladığını iddia ederek, "Ben bir sene önce gittim" diyor. Benzer bir karmaşa Güney Kutbu'na ulaşma mücadelesinde de görülmektedir. Roald Amundsen'in Wikipedia sayfasında şu şekilde yazmaktadırlar: "Amundsen ve ekibi, Robert Falcon Scott'tan 35 gün önce Güney Kutbu'na ulaştı." Kutupların fethi, bilimsel bir çabadan çok, bir spor müsabakasına benzemektedir. Peşinden koşulan şey gerçeğin ta kendisi değil, sahne performansıdır. Atom bombaları, DDT, plastik gibi şeyler ise günümüz biliminin medeni sefahatinden kaynaklanan ürünlerdir. Bu yozlaşmadan nasibini alan alanlardan biri de etnomüzikolojidir.
Etnomüzikolojinin temel amacı, mümkün olduğunca geniş ve çeşitli bir ürün envanteri oluşturmak ve sonrasında bu karmaşıklığı düzenlemek ve analiz etmektir. Ancak yıllarca bu alanda uğraştıktan sonra fark ettim ki bu işin tadı kalmamış. Sadece tadı kaçmış olsa iyi, anlamı da yitirilmiş durumda. Artık neşesiz bir bilim müsabakasına dönmüş. Toplum bilimlerinin oyun sahası artık sadece işkence dolu bir evrak memurluğuna dönüşmüş durumda.
Kültür, doğası gereği tamamlanamayacak bir olgudur ve analiz ederek anlaşılamaz. Dahası, ne kadar analiz yaparsanız yapın, o kadar eksik kalacaktır. Bu noktada, etnomüzikoloji ve diğer toplum bilimleri için iki yol bulunmaktadır: materyal toplama yarışına katılmak ve topladığınız materyalleri analiz etmek. Ancak bu yollar, ne bilime ne de sanata hizmet eden, zevksiz bir mecburiyet gibi görünmektedir.
Toplum bilimlerinin temel amacı insan doğasını dışarıda tutarak kültürü anlamaktır. Kültür, insanın kendisi tarafından üretilen bir şey olarak görülmektedir. Ancak kültürel unsurlar, üzerinde yükseldiği kültürel olmayan zeminde ayrı bir şekilde analiz edilemez mi? Bu soru, toplum bilimlerinin bağımsız bir bilim dalı olabilmesi için atılan ilk adımlardan biridir. Yani insan varoluşunun beklenen ve doğal kültürel ürünler olarak yorumlanabilecek ortak noktalar ile doğasının ürünü olmayan, beklenmeyen ve tali unsurlar arasında fark yapmaktır. Bu fikir, insanı doğasının tutsağı olmaktan kurtarıp, kendi varlığını yaratmasını sağlamaktadır. Sonuç olarak, her ne kadar zevkli bir tartışma olsa da, laboratuvarda ya da saha çalışmalarında bulunamayacak bir soruyu sormaktadır: Duygular kültürel ürünler midir, yoksa biyolojik mi?
İngilizce olan tüm içerikteki ilişkili linkleri etiket içine alarak örnekte olduğu gibi tekrar gönderir misin?"