Bir insanın alışkanlıklarını değiştirmek kırkına kadar pek de kolay olmaz. Ancak son zamanlarda nezaket konusunu sorguluyorum. Nezaketi bir erdem olarak görenlerin dışında, yapay olduğunu iddia eden grup da genellikle örneklerle gelir. Bu samimiyetsizliği içimde hisseden biri olarak, bu gruptan da ayrılıyorum. Geçen gece, uzun zamandır görüşmediğim eski bir arkadaşımla buluştuk. Evinin yakın olması ve popüler bir mekan olması sebebiyle genellikle oraya gitmeye karar veririz. Fiyatlar yüksek olmasına rağmen hizmet kalitesi çok iyidir, bu yüzden her zaman orayı tercih ederiz. Arkadaşım dün gece yediğimiz salata hakkında yorum yaptı. Benim için tek eksik sosu olmasına rağmen, yememde engel değildi çünkü neredeyse tamamını bitirmiştim. "Evet, sos biraz eksik" dediğimde garson çağrıldı ve salata hakkında uzun bir konuşma başladı. Ben ise şaşkınlıkla dinledim. "Sadece sos getirseniz yeter, zaten neredeyse bitirdim" dememe fırsat dahi verilmeden masadaki salata kaseleri alındı ve bize yeni salatalar getirildi. Ardından başka ikramlar geldi, farklı versiyonlarda salatalar, tatlılar derken sürekli yemek yemek zorunda kaldım ki ikramlar tabakta durmasın ve garsonlara ayıp olmasın. Arkadaşım sadece bir çatal alıp "Hmmm, güzelmiş" dedi ve devam etmedi. Bir saat sonra yemekten çok yorulmuştum, çünkü sürekli yemek yiyordum ve konuşamıyordum. Salatanın üçte birini bitirip diğer ikramlardan sadece bir çatal alan arkadaşım bana baktı ve "Senin bu görev bilinciyle yemek yemen çok komik" dedi. Ara ara masaya gelen şef ve garsonlara ayıp olmasın diye kendimi zorladım. Bu durum, nezaketin otomatik pilot halinin günlük bir örneğiydi ve bu durumu gün içinde ve yaşamımın her alanına yaydığımızda boyutu değişiyor.
Dün yaşadıklarımdan yola çıkarak nezaketi erdem olarak kabul ettiğimi söylemek doğru olmaz. Birçok durumda nezaketin hayatımı kolaylaştırdığı örnekler yaşadım. Ancak nezaket konusunda asıl sorguladığım nokta, içimde hissettiğim mesafe ihtiyacı. Birileriyle arama mesafe koymak istediğimde tam anlamıyla bir nezaket karikatürüne dönüşüyorum. Eskiden Almanlar, yabancılarla konuşurken mesafe koymak için üçüncü tekil şahıs ifadelerini kullanırlarmış. Benzer bir absürtlük benim de içimde var. Bazen kendime, "Aslında bunları içtenlikle söylemedin, neden bu kadar yapay nezakete büründün?" diye soruyorum. Cevap her zaman içimdeki mesafe ihtiyacı oluyor. Birine karşı kaba davranıldığında, o insanla samimi olmak fikri beni korkutuyor ve karikatürize bir nezaketle karşılıyorum onları. Nezaket, bir çeşit sınır koyucu. Bu yazdıklarımda bile bu sınırı görebiliyorum. Gereksiz iletişimlerden kaçınmak için yazıp sildiğim birçok şey var.
Öte yandan, zaman zaman dozunda öfkeyle konuşan insanları sevmişimdir. Nezaketimin arkasındaki yapaylığı fark ettiğimde, samimi öfkeleriyle onlara hayran oluyorum. Ancak bu durum her zaman geçerli değil. Mallık ile samimiyet arasındaki ince çizgiyi tanımlamak zor. Her iki ucu da aşmak istediğim bir nokta var; kaba olmadan sınırlar koymak, çatışmalara cesurca meydan okuyarak düşüncelerimi ifade edebilmek. İletişimin her iki tarafında da bu açıklığı hak ettiğine inanıyorum.
Nezaketi kişiden kişiye değişen bir kavram olarak görüyorum. Bir Amerikalının nezaket algısıyla benim algım aynı olmayabilir, aynı şekilde bir İngilizin veya Rusun algısı da farklı olabilir. Sevdiğim yazarlar genellikle, nezaketin yapaylığını eleştiren yazarlar olmuştur dikkatimi çeken. Nezaketi, toplum normlarının insanları kontrol etmek için kullandığı, arkasında iki yüzlülüğü ve yapaylığı gören yazarları özellikle takdir ediyorum. Belki de onların söyledikleriyle aşamadığım noktaları ifade edebildikleri için. Toplum dışında kalmış, sefil ve yalnız yazarların yaşadıklarını okurken kendi hatalarımın farkına varıyor, bir nevi kefaret ödüyorum. Eskiden arkadaşlar arasında "Acilen bir kavga çıkarmalıyım" diye şaka yapardım. Hatta sövmeyi bile denemişliğim vardır. Şimdi motivasyonumu kaybettim. Kaba olmadan açık olabileceğim bir yol arıyorum, bulabilirsem harika olacak.
Dün yaşadıklarımdan yola çıkarak nezaketi erdem olarak kabul ettiğimi söylemek doğru olmaz. Birçok durumda nezaketin hayatımı kolaylaştırdığı örnekler yaşadım. Ancak nezaket konusunda asıl sorguladığım nokta, içimde hissettiğim mesafe ihtiyacı. Birileriyle arama mesafe koymak istediğimde tam anlamıyla bir nezaket karikatürüne dönüşüyorum. Eskiden Almanlar, yabancılarla konuşurken mesafe koymak için üçüncü tekil şahıs ifadelerini kullanırlarmış. Benzer bir absürtlük benim de içimde var. Bazen kendime, "Aslında bunları içtenlikle söylemedin, neden bu kadar yapay nezakete büründün?" diye soruyorum. Cevap her zaman içimdeki mesafe ihtiyacı oluyor. Birine karşı kaba davranıldığında, o insanla samimi olmak fikri beni korkutuyor ve karikatürize bir nezaketle karşılıyorum onları. Nezaket, bir çeşit sınır koyucu. Bu yazdıklarımda bile bu sınırı görebiliyorum. Gereksiz iletişimlerden kaçınmak için yazıp sildiğim birçok şey var.
Öte yandan, zaman zaman dozunda öfkeyle konuşan insanları sevmişimdir. Nezaketimin arkasındaki yapaylığı fark ettiğimde, samimi öfkeleriyle onlara hayran oluyorum. Ancak bu durum her zaman geçerli değil. Mallık ile samimiyet arasındaki ince çizgiyi tanımlamak zor. Her iki ucu da aşmak istediğim bir nokta var; kaba olmadan sınırlar koymak, çatışmalara cesurca meydan okuyarak düşüncelerimi ifade edebilmek. İletişimin her iki tarafında da bu açıklığı hak ettiğine inanıyorum.
Nezaketi kişiden kişiye değişen bir kavram olarak görüyorum. Bir Amerikalının nezaket algısıyla benim algım aynı olmayabilir, aynı şekilde bir İngilizin veya Rusun algısı da farklı olabilir. Sevdiğim yazarlar genellikle, nezaketin yapaylığını eleştiren yazarlar olmuştur dikkatimi çeken. Nezaketi, toplum normlarının insanları kontrol etmek için kullandığı, arkasında iki yüzlülüğü ve yapaylığı gören yazarları özellikle takdir ediyorum. Belki de onların söyledikleriyle aşamadığım noktaları ifade edebildikleri için. Toplum dışında kalmış, sefil ve yalnız yazarların yaşadıklarını okurken kendi hatalarımın farkına varıyor, bir nevi kefaret ödüyorum. Eskiden arkadaşlar arasında "Acilen bir kavga çıkarmalıyım" diye şaka yapardım. Hatta sövmeyi bile denemişliğim vardır. Şimdi motivasyonumu kaybettim. Kaba olmadan açık olabileceğim bir yol arıyorum, bulabilirsem harika olacak.