Karanlıkta kıvranıyorlardı. Ağaçların dalları uzanıp onları sıkıştırıyordu, sanki kendilerini bir ağın içine hapsetmeye çalışıyorlardı. Rüzgar, ürkütücü bir hırıltıyla fısıldıyordu, ağaçların arasından bir hayalet gibi geçerken, ağaçların arasında kaybolmuş gibi hissederlerdi.
Her adımda toprağın altında bir şeyler hissedebiliyorlardı. Sinirleri keskin bir acı ile tetikleniyor ve korkunun kendilerini tükettiğini biliyorlardı. Birkaç adım daha attılar, artık ağaçlar onları tamamen yuttu. Karanlıkta kaybolmuşlardı, sessizliğin içinde çığlık atmanın işe yaramayacağını biliyorlardı.
Birden, ışık. Yüksek bir ağacın tepesinde bir pencere vardı. Işığın içinde bir mum yanıyordu. Bir umut ışığı gibi parlıyordu. Oraya ulaşmak için ellerini uzattılar, elleri karanlıkta kayboldu. Pencereye yaklaştıkça, ışığın içinde bir yüz gördüler. Yüz karanlıkta kaybolmuş gibiydi, ama gözleri parlıyordu. Onlara bakıp gülümsüyor, bir şey söylüyordu, ama ne olduğunu duyamıyorlardı.
Ve sonra, her şey karanlığa döndü.
Her adımda toprağın altında bir şeyler hissedebiliyorlardı. Sinirleri keskin bir acı ile tetikleniyor ve korkunun kendilerini tükettiğini biliyorlardı. Birkaç adım daha attılar, artık ağaçlar onları tamamen yuttu. Karanlıkta kaybolmuşlardı, sessizliğin içinde çığlık atmanın işe yaramayacağını biliyorlardı.
Birden, ışık. Yüksek bir ağacın tepesinde bir pencere vardı. Işığın içinde bir mum yanıyordu. Bir umut ışığı gibi parlıyordu. Oraya ulaşmak için ellerini uzattılar, elleri karanlıkta kayboldu. Pencereye yaklaştıkça, ışığın içinde bir yüz gördüler. Yüz karanlıkta kaybolmuş gibiydi, ama gözleri parlıyordu. Onlara bakıp gülümsüyor, bir şey söylüyordu, ama ne olduğunu duyamıyorlardı.
Ve sonra, her şey karanlığa döndü.