Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Öcalan Davası

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
Öcalan Davası; Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı 1984'ten beri isyan eden ve Avrupa Birliği, NATO, ABD ile Türkiye gibi çeşitli devlet ve kuruluşlar tarafından bir terör örgütü olarak kabul edilen yasa dışı ayrılıkçı silahlı örgüt PKK'nın kurucu Abdullah Öcalan'ın (kısa adıyla Apo), "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilmesiyle sonuçlanan yargı sürecidir. Öcalan, Şubat 1999'da Kenya'nın başkenti Nairobi'de yakalandı ve Türkiye'ye getirildi. Öcalan’ın yakalanması, 16 Şubat 1999’da Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklamasıyla halka duyuruldu. Türkiye'ye getirilmesinden sonra Marmara Denizi'ndeki İmralı adasında bulunan İmralı Cezaevi'nde hapsedildi. Dava 31 Mayıs 1999'da başladı ve dava sırasında Öcalan; PKK'yı kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini ve yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti. 30.000 kişinin ölümünden sorumlu olmakla suçlandı. 29 Haziran 1999'da yapılan son duruşmada, Öcalan ayrılıkçılık ve vatana ihanet nedeniyle oybirliği ile idama mahkûm edildi. Karar 25 Kasım 1999'da Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onandı. Mahkemenin gerekçeli kararında, Öcalan'ın, "eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ve içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması" nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmasının uygun görülmediği açıklandı. 2002'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin idam cezasını kaldırması sebebiyle Öcalan'ın cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. 2005'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Öcalan'ın davasının adil olmadığına hükmetti ve davanın tekrar edilmesini talep etti, ancak Türk mahkemeleri hükmün tarafsız olmadığına karar kıldı ve Öcalan'ı yeniden yargılamayı reddetti. Öcalan günümüzde İmralı Cezaevi'nde hapis yatmaktadır. Arka plan küçükresim|sol|1997'de Öcalan 1973 yılında Abdullah Öcalan liderliğinde, arasında Ali Haydar Kaytan, Cemil Bayık, Haki Karer ve Kemal Pir gibi isimlerin de bulunduğu ve kendilerini Kürdistan Devrimcileri olarak adlandıran bir grup, Kürt kimliği üzerine bir deklarasyon yayınladı. 1974 yılında ise bu grup, Kürt hakları adına bir hareket oluşturma kararı aldılar. 4 yıl sonra 27 Kasım 1978'de, Lice'nin Fis köyünde PKK resmen kuruldu. Ağustos 1982'de PKK, Suriye'nin Dera kentinde yaptığı bir toplantıda Türkiye'de "bağımsız bir Kürt devleti" kurmak amacıyla gerilla savaşı başlatma kararı aldı, ve bu kapsamda 21 Mart 1982'de PKK üyesi Mazlum Doğan cezaevinde kendini yakarak diğer PKK üyelerinin açlık grevine başladığı ve birkaçının öldüğü bir isyan süreci başlattı. Türkiye'ye karşı PKK tarafından gerçekleştirilen ilk silahlı eylem ise, 15 Ağustos 1984'te 21.30 sularında, Eruh'ta bir karakola ve Şemdinli'de bir askeri lojmana gerçekleştirilip 1 askerin ve 2 polisin ölümüne yol açarken 7 askerin, 1 polisin ve 3 sivilin yaralanmasına sebep olan silahlı ve bombalı saldırıydı. İki gün sonra da Siirt'te bir polis karakoluna karşı bir saldırı düzenlendi. Bu olaylar, PKK isyanının başlangıcıydı. Çatışma boyunca PKK, adam kaçırma, sivil katliamları, yerinde infazlar, intihar bombacıları, çocuk askerlerin kullanımı ve uyuşturucu ticareti gibi terörist taktikleri kullanması nedeniyle dünya çapında tepki çekti. 1984'te Türk devletine karşı gerilla savaşı başlatmasından beri örgüt, sivilleri, doktorları, öğretmenleri, okulları, hastaneleri ve diğer hükûmet kurumlarını kitlesel bir ölçekte hedef aldı. 1978'den yakalandığı 1999 yılına kadar, Öcalan'ın lideri olduğu PKK tarafından gerçekleştirilen şiddet içeren olaylar sonucunda 4.472 sivil, 3.874 asker, 1.225 köy korucusu ve 247 polis hayatını kaybetti; 6.036 silahlı saldırı, 3.071 bombalı saldırı, 388 silahlı soygun gerçekleştirildi ve 1.046 insan kaçırıldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 1992 ve 1995 yılları arasında, Öcalan'ın yönettiği PKK tarafından çoğunluğu devlet memuru, öğretmen ve sivil olmak üzere en az 768 kişinin yargısız şekilde infaz edilerek öldürüldüğüne inanıyor. Aynı zaman aralığı içerisinde, örgütün gerillaları tarafından gerçekleştirilen 25 farklı katliamda 39 kadın ve 76 çocuk dahil toplam 360 sivil katledildi. Düzinelerce Kürt köylü işbirlikçi veya muhbir oldukları şüphesiyle kaçırıldı ve öldürüldü. 1995 ve 1999 yılları arasında, örgütün çoğunlukla kadınlarda oluşan "intihar timleri" tarafından Türkiye genelinde 21 farklı intihar saldırısı gerçekleştirildi. PKK tarafından yüzlerce okul yakıldı ve sadece 1984 ile 1987 yılları arasında 217 öğretmen öldürüldü. Öcalan, 1995 ve 1996 yıllarında örgütün yurt içi ve yurt dışındaki belirli sivil hedeflere yönelik bombalı saldırıları yoğunlaştırması gerektiğini belirtti. Bir seferinde halka açık bir şekilde şunu da söyledi: Öcalan yönetimindeki PKK tarafından işlenen ve Şemdin Sakık'a göre emri bizzat Öcalan tarafından verilen Pınarcık Katliamı'nda, 16'sı çocuk ve 6'sı kadın 30 kişi PKK militanları tarafından öldürüldü. Katliamdan sonra Öcalan, Türk halkı arasında "bebek katili" olarak anılmaya başlandı. Öcalan'ın yakalanması Öcalan, Türkiye'nin baskısı nedeniyle 9 Ekim 1998'de Suriye'den ayrılmak zorunda kaldı. Rusya'da kısa bir süre kaldıktan sonra kendisine Rus hükûmeti tarafından sığınma hakkı verilmemesi üzerine İtalya'ya gitti ve 12 Kasım 1998'de Roma'daki Roma-Fiumicino Havalimanı'na indi. İtalya'ya vardığında, ülkeye giriş yaparken sahte bir pasaport kullandığı gerekçesiyle tutuklandı ve Almanya tarafından kendisi için bir tutuklama emri çıkarıldı. Bunun yanında, Türk hükûmeti Öcalan'ın sığınma hakkı başvurusunda bulunduğu İtalya'dan iadesini talep etti. İtalya Öcalan'ı Almanya'ya iade etmedi, ve Almanya Öcalan'ı kendi ülkesinde yargılamayı reddetti. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ve İçişleri Bakanı Otto Schily, Öcalan'ın bir "Avrupa Mahkemesi" tarafından yargılanması gerektiğini belirttiler. İtalya, Öcalan'ı Türkiye'ye de iade etmeyi reddetti ve 17 Aralık'ta Öcalan'ı ev hapsinden serbest bıraktı. Bu olaylar üzerine İtalya başbakanı Massimo D'Alema, sanığın ölüm cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya olduğu bir ülkeye birini iade etmenin İtalyan yasalarına aykırı olduğunu açıkladı. Ancak İtalya Öcalan'ın ülkede kalmasını da istemiyordu ve onu ülkeyi terk etmeye zorlamak için diplomasiyi kullandı. Bunun bir sonucu olarak, 16 Ocak 1999'da Öcalan, Rusya'da güvenli bir sığınak bulma umuduyla Nijni Novgorod'a gitti. Ancak Öcalan, Rusya'da beklediği kadar hoş karşılanmadı ve Nijniy Novgorod'daki Strigino Havalimanı'nda bir hafta beklemek zorunda kaldı. Kısa süre içerisinde Rusya'dan ayrıldı ve Yunanistan'a gitti. Öcalan daha sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde hukuki durumuna bir çözüm bulmak için Lahey'e gitmek istedi; ancak Hollanda hükûmeti Öcalan'ın uçağının inmesine izin vermedi ve onu Yunanistan'a geri gönderdi. Öcalan İyonya Denizi'ndeki Korfu adasına iniş yaptı. Daha sonra, Yunan diplomatların daveti üzerine Nairobi'ye uçmaya karar verdi. Nairobi'de Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliğine geçici olarak yerleştirildi ve buradayken Yunanistan'a siyasi sığınma talebinde bulundu, ancak cevap alamadı. Öcalan, 15 Şubat 1999'da siyasi sığınma talebinde bulunduğu Hollanda'ya gitmek üzere Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuyla Kenyalı yetkililerin gözetiminde büyükelçilikten ayrılıp Nairobi Havalimanı'na götürüldü. Havalimanına vardığında Türkiye'den iş adamı Cavit Çağlar'a ait özel uçakla gelen özel kuvvetler tarafından derdest edilerek Türkiye'ye götürüldü. Öcalan’ın yakalanması, 16 Şubat 1999’da Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklamasıyla halka duyuruldu. Yakalandığı zamanda Öcalan'ın avukatı olan Alman avukat Britta Böhler, Öcalan'ın suçlandığı suçların mahkemede kanıtlanması gerektiğini savunuyor ve davayı Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin üstlenmesini sağlamaya çalışıyordu. Öcalan'ın yakalanmasından Yunanistan'ı sorumlu tutan PKK sempatizanları, Avrupa'da bulunan Yunan elçiliklerine saldırılar düzenleyip elçilik çalışanlarını rehin aldılar. Ön duruşma [[Dosya:İmralı.jpg|küçükresim|upright=1.25|Öcalan'ın yakalanmasından sonra getirildiği İmralı adası|sol]] Yakalanmasından sonra, Öcalan Marmara Denizi'ndeki İmralı adasında yer alan İmralı Cezaevi'ne getirildi. Öcalan'ın hapsedilmesi için diğer herhangi bir yerin değil de izole ve yerleşimsiz İmralı'nın seçilmesinin sebebi; Türk halkının çoğunluğunun Öcalan liderliğindeki PKK tarafından gerçekleştirilen katliamlar ve diğer eylemlere duyduğu "derin öfke" nedeniyle Öcalan'ın güvenliğinin risk altına girmemesiydi. Öcalan'ı savunma amacıyla Türkiye'ye gelen üç Hollandalı avukattan oluşan bir heyetin müvekkiliyle görüşmesine izin verilmedi ve "provokasyon ve sansasyon yaratma niyetinde olup avukatlık yapma niyetlerinin olmadığı, zaten Türk yasaları nedeniyle yabancı uyrukluların mahkemede Türk vatandaşlarını savunamayacağı" gerekçesiyle Hollanda'ya geri gönderildi. Tutukluluğunun ilk haftası boyunca Öcalan'ın ailesi tarafından kendisine bir düzineden fazla avukat gönderildi, ancak hiçbirinin Öcalan'ı görmesine izin verilmedi. Öcalan, avukatlarıyla görüşmeden on gün boyunca soruşturuldu. Daha sonra duruşmanın ilk gününde söylediğine göre, bu süreç içerisinde kendisine işkence edilmedi ve herhangi bir insanlık dışı muameleye maruz bırakılmadı. Bir askerî ve iki sivil yargıçtan oluşan bir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne Öcalan'ı yargılama görevi verildi. 21 Şubat'ta Ankara DGM'nde yargıç tarafından sorgulanmaya başladı. 22 Şubat'ta, Öcalan'ın iddiasına göre başlangıçta bağımsız bir devlet kurmaya çalışan ancak daha sonra amacını hem Türkler hem de Kürtler için daha iyi siyasi ve kültürel haklar elde etmek olarak yeniden düzenleyen PKK'nın kurucusu ve lideri olduğunu kabul etti. Ertesi gün, yargıç idam cezasını amaçlayan vatana ihanet ve ayrılıkçılık suçlamalarını kabul etti. 25 Şubat'ta Öcalan'ın iki avukatıyla görüşmesine izin verildi ve bir buçuk ay sonra aile üyeleriyle görüşmeye başladı. Öcalan'ın avukatları, kendisinin Adalet Bakanlığı'nın yetkisi yerine Genelkurmay Başkanlığı'nın kontrolünde tutulmasını sorguladılar. Sorgulama sırasında Öcalan örgütün kendi liderliği altında bazı terörist taktikler kullandığını kabul etti, ancak bunun yanında tarihsel kayıt bağlamında ele alınırsa Türkiye'nin PKK'ya göre daha çok terörist taktik kullandığının açık olduğunu da iddia etti. 18 Mart'ta, Öcalan'ın avukatları müvekkillerinin savunmasını PKK'nın 1993'teki ateşkesten bu yana ilan ettiği birden fazla ateşkese dayandıracağını belirten bir bildiri yayınladı. Bu süreç içerisinde Öcalan aleyhine Med TV ile bir röportaja katıldığı için Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinden yargılandığı dava gibi birçok diğer dava açıldı. Bu davaya daha sonra iki dava daha eklendi ve bu davalar Ankara'da sanıksız olarak görüldü. 24 Mart 1999'da, savcılık PKK'nın silahlı isyanıyla ilgili olan tüm suçlamaları içeren ve ayrılıkçılıktan Öcalan'ın idamını talep eden ayrı bir iddianame yayınlayıp davanın 31 Mayıs 1999'da başlamasını talep etti. 30 Nisan 1999'da Öcalan'ın avukatları öfkeli bir kalabalığın saldırısına uğradılar. Öcalan'ın avukatlarının başı olan Ahmet Zeki Okçuoğlu, aksi takdirde istifa edeceklerini belirterek kendilerine koruma sağlanmasını talep etti. 24 Mart ve 30 Nisan'da Ankara'da yapılan iki duruşmaya Öcalan güvenlik sebepleriyle katılmadı. 7 Mayıs'ta, Öcalan'ın avukatlarına birkaç bin sayfadan oluşan dava dosyasına erişim izni verildi, ancak dosyanın bir kopyası verilmedi. 15 Mayıs'a kadar avukatlar dosyayı kendileri kopyaladılar. İmralı'daki ana duruşma İmralı adasındaki duruşma 31 Mayıs 1999 ile 29 Haziran 1999 tarihleri ​​arasında görüldü ve Ankara DGM yargıçları duruşmaya bakmakla görevlendirildi. Duruşma için sıkı güvenlik önlemleri alındı. Sadece bu duruşmada kullanılması için yeni bir mahkeme salonu inşa edildi ve Öcalan duruşmaya kurşun geçirmez camdan oluşan bir kasanın içinde katıldı. Adada bir askerî güvenlik bölgesi oluşturuldu. Helikopterler ve savaş gemileri adanın etrafında tur atmaya başladı ve İmralı adasına giden teknelerin kalktığı limanların yer aldığı Bursa'daki Mudanya'ya girmek isteyen kişiler ilçe girişinde kimlik kontrolünden geçirildi. Birçok medya kuruluşu duruşmanın başlamasından itibaren duruşmayı haber yapmak için Mudanya'ya yerleşti, ancak duruşmaya sınırsız bir şekilde erişmesine izin verilen tek medya kuruluşları Anadolu Ajansı ve TRT idi. Olay yerinde bulunan hem Türk hem de uluslararası diğer medya kuruluşlarının sadece her oturumun bitiminden sonra gelişmeler hakkında haber yapmasına izin verildi. Savcılar duruşma boyunca adada kalırken Öcalan'ın avukatları her gün Mudanya'dan tekne aracılığıyla adaya getirildi. PKK isyanında öldürülen Türk askerlerinin ve isyanın diğer kurbanlarının ailelerinin davacı olmalarına ve duruşmalara katılmalarına izin verildi. Duruşma Duruşmanın ilk gününde, Öcalan Türkiye'deki isyana son verilmesi ve Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulunması için bir çağrı yaptı ve Öcalan'ın avukatlarının başı olan Ahmet Zeki Okçuoğlu müvekkilinin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ve Öcalan'ın ölümünden kendisinin sorumlu tutulmasını istemediğini söyleyerek davadan çekildi. Diğer avukatlar savunma yapmalarının kasıtlı olarak engellendiği iddiası ile yargılamanın ertelenmesini talep etti, ancak talepleri mahkeme tarafından reddedildi. İkinci günde; Öcalan, PKK'nın Türkiye'ye karşı yürüttüğü isyanın ve PKK içerisindeki muhaliflerin cinayetleri gibi birçok PKK eyleminin ana sorumluluklarını üstlendi. Ancak bunun yanında İsveç başbakanı Olof Palme'nin suikastının ve 1993'te 33 silahsız erin katliamının emrini verdiğini reddedip olayların sorumluluğunu PKK'nın taraf değiştiren ve kaçan üyelerine yükledi. Duruşmanın üçüncü gününde; PKK tarafından öldürülmüş bir Türk askerinin dul eşinin anlattıklarını dinleyen bir yargıcın gözleri doldu ve bu olay medyada büyük ölçüde rapor edildi. Tanıkların ifadelerinin ardından mahkeme salonundaki asker yakınları "Apo'ya idam" diye bağırdılar. Mahkeme başkanı Turgut Okyay, avukatların ertesi günkü duruşma için son ifadelerini hazırlamalarını istedi. 3 Haziran'da Öcalan'ın avukatları İmralı adası yakınlarındaki herhangi bir otelde kalmalarına izin verilmediği için davayı boykot ederek duruşmaya katılmadılar. 4 Haziran'da; Öcalan'ın avukatları, Tansu Çiller, Celal Talabani ve PKK militanlarının akrabalarının mahkemede ifade vermesini talep etti, ancak bu talep yargıçlar tarafından reddedildi ve mahkeme salonundaki asker yakınları tarafından tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine askerler devreye girerek Öcalan'ın avukatlarını öfkeli seyircilerden gelebilecek bir saldırıdan korudu. Bu olayların tetiklediği tartışmalar nedeniyle duruşma sonraki haftaya ertelendi. Asker yakınlarını temsil eden avukatlar; Öcalan'ın avukatlarına, Türkiye'yi PKK'nın isyanında gerçekleşen ölümlerden sorumlu tuttukları için PKK'nın anlatısını takip ettiklerini belirtip PKK'yı destekledikleri iddiası ile kendilerine dava açmaya çalıştı. Duruşmanın yeniden başlaması gereken tarihte, davacılar yine Öcalan'ın idamını talep ederken mahkeme duruşmayı 15 gün daha erteledi. 18 Haziran 1999'da; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile diğer uluslararası gözlemcilerin eleştirileri sonucu askerî yargıçların Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nden çıkarılması yönünde oy kullandı ve Öcalan'ın davasında sivil bir yargıç, askerî yargıcın yerini aldı. 23 Haziran'da davanın yeniden başlaması ile, avukatlar mahkemenin yapısının yeniden düzenlenmesi nedeniyle duruşmanın askıya alınmasını talep etti, ancak bu talep reddedildi. Suçlamalar Davacılar, PKK isyanının sebep olduğu 30.000 ölümden Öcalan'ı sorumlu tuttular. Asker yakınlarının avukatları, Öcalan'ın PKK'nın lideri ve kurucusu olduğunu itiraf ederek bu ölümlerden sorumluluğunu da kabul ettiğini söyledi. Davacı tarafın avukatları Öcalan'ın iddia ettiği üzere bir Türk Kürt düşmanlığı olmadığını ve başarılı bir şekilde bastırılan Kürt isyanları dışında Türkiye'nin Kürtlere karşı sistematik bir baskı uygulamadığını savundu. Bunun yanında Öcalan'ı çoğunlukla Kürtlerden oluşan hükûmet yanlısı askerî bir birim olan Köy Korucuları'nı özellikle hedef almakla suçladılar. Davacılar, Öcalan'ın Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesi doğrultusunda idam edilmesini talep ettiler. Savunma Öcalan'ın avukatları, Öcalan'ın şahsen herhangi bir terör faaliyetine katılmadığını iddia ederek "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan 30 yıldan fazla olmamak üzere hapis cezasına çarptırılmasını istediler. Öcalan'ın kendisi ise hukuki bir savunmadan ziyade siyasi bir savunmaya odaklandı; eylemlerinin sorumluluğunu üstlendi ve idam edilmek yerine PKK isyanının barış yoluyla çözülmesi sürecine dahil edilmesini talep etti. Öcalan, bunun yanında Türkiye'yi Kürtçe yayın ve eğitime izin verme gibi konularda daha "yapıcı bir yaklaşım" benimsemeye davet etti. Ceza Öcalan; 29 Haziran 1999'da Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesi doğrultusunda ölüm cezasına çarptırıldı ve hayatı boyunca kamu görevinden men edildi. Ceza kararı, yargıç Turgut Okyay tarafından okundu ve TRT'de canlı yayınlandı. Yargıtay'a itiraz Ekim 1999'da, Öcalan'ın avukatları müvekkillerinin Türk Ceza Kanunu'nun ölüm cezasının uygulanamayacağı farklı bir maddesiyle yargılanması gerektiğini savunarak cezanın hafifletilmesini talep etmek için Yargıtay'a itirazda bulundular. Ancak Öcalan'ın idam cezası Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 25 Kasım 1999'da onandı. Sonrası Ölüm cezasına tepkiler Uluslararası Cezanın verildiği gün, Uluslararası Af Örgütü Öcalan'ın yeniden yargılanmasını talep etti ve Ağustos 1999'da davanın iddia edilen kusurlarını gösteren, "Haksız yargılama sonrası idam cezası" adlı özel bir sayı yayınladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Haziran 1999'da Öcalan'ın avukatları tarafından mahkemeye getirilen görgü tanıklarına söz hakkı verilmediği iddialarını sorguladı ve Birleşmiş Milletler'in yargısız, yerinde ve keyfi infazlar üzerine özel raportörü olan Asma Jahangir, adil koşulların gözetilmediği bir yargılama sonucunda ölüm cezası verilmesinin yaşama hakkını ihlal ettiğini belirtti. Yerel Temmuz 1999'un başlarında, TBMM'de Öcalan'ın ölüm cezasını 20 yıl hapis cezasına çevirecek ve PKK militanlarının kısmi bir af ile teslim olabilmesine izin verecek bir Af Yasası görüşüldü ancak teklif Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) başta olmak üzere sağ partilerin direnişi sonucuyla reddedildi. Türk halkı, Öcalan'a idam cezasının verildiği andan itibaren cezanın infaz edilmesi için çeşitli gösteriler ve yürüyüşler düzenledi. Bu yürüyüşlerde "İmralı Apo'ya mezar olacak", "Şehitler ölmez vatan bölünmez", "Vur vur inlesin, Apo dinlesin", "Kahrolsun PKK; Türk Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir" gibi çeşitli sloganlar atıldı. 25 Kasım 1999'da idam cezasının onanmasının ardından, milliyetçi kalabalıklar Öcalan'ın idamının infaz edilmesi talebiyle TBMM'ye yürüdü. Ocak 2000'de, Türk hükûmeti idam cezasının infazının AİHM'nin kararı gözden geçirmesine kadar ertelendiğini açıklandı. Ağustos 2002'de Türkiye'de ölüm cezasının kaldırılmasının ardından aynı yılın Ekim ayında DGM Öcalan'ın ölüm cezasını müebbet hapse çevirdi. AİHM'ye itiraz Cezasının hafifleştirilmesi umuduyla, Öcalan Kasım 2000'de Strasbourg'daki AİHM'ye başvurdu ve mahkeme davayı kabul etti. Davada Öcalan Sydney Kentridge ve Gareth Peirce önderliğindeki bir ekip tarafından temsil edildi, Türk hükûmetinin avukatlığını ise Francis Szpiner üstlendi. Mart 2003'te; AİHM Öcalan'ın bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadığı iddialarını onayladığını, ancak Öcalan'ın hapis koşullarının insanlık dışı olduğu veya MİT tarafından Kenya'da yakalanmasının insan haklarını ihlal ettiği yönündeki iddiaları reddettiğini belirten bir karar verdi. 2005'te; AİHM Büyük Dairesi, Türkiye'nin Öcalan'ın tutuklanmasına itiraz etmesine izin vermeyi reddedip adil bir dava olmadan kendisine idam cezası vererek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3, 5 ve 6. maddelerini ihlal ettiğine hükmetti ve Öcalan'ın davasının tekrar edilmesini talep etti. Türk mahkemeleri hükmün tarafsız olmadığına karar kıldı ve Öcalan'ı yeniden yargılamayı reddetti. Öcalan'ın sonraki hayatı küçükresim|sol|Öcalan'ın tutuklu olarak kaldığı İmralı Cezaevi Öcalan, kaldığı cezaevinde "esnek, çok kültürlü, anti-tekelci ve uzlaşma odaklı" olarak tarif ettiği Demokratik konfederalizm adlı bir politik kuram geliştirdi. Klasik Marksist-Leninist görüşlerin, Murray Bookchin'in komünalizme dair fikirleri ile ekoloji ve feminizm gibi konuların harmanlanması sonucu oluşan ve devlete dayanmayan sosyalizm anlayışını içeren bu doktrine göre, Orta Doğunun toplumsal yapısına en uygun model konfederal bir yapıdır. Öcalan, 22 Arap devletinin kendi arasında bu durumu gerçekleştirebileceğini, buna benzer olarak Türklerin de kendi aralarında "Türk demokratik konfederalizmi" kurabileceğini ifade etti. Çünkü Öcalan'a göre bu uluslar, ayrı ayrı bağımsız milli devletleri bulunduğu için tek devlet bayrağı altında toplanamayacaktır. Yine Öcalan'a göre Marksist-Leninist bir ilke olan ulusların kendi kaderini tayin hakkı, salt devlet kurma ilkesi olarak ele alındığı için tarihi felaketlere yol açmıştır. Buna karşın, Öcalan Demokratik konfederalizm ilkesinin demokratik ulus seçeneğinin yönetme şekli olarak bir halkın kendi geleceğini özgür ve demokratik yollarla belirleyebilmesinde bir biçim olarak kendini tarif ettiğini belirtti. Öcalan cezaevinde bunun yanında jineoloji kuramını da teorize etti. 2013 yılının başlarında, resmî olarak PKK'nın silahlarını bırakması ve barışın sağlanması amacıyla Adalet Bakanlığı tarafından seçilen heyetler aracılığıyla Öcalan ile görüşülmeye başlandı. Görüşmelere İmralı görüşmeleri adı verildi. Heyetler, Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Selahattin Demirtaş'ın da arasında bulunduğu milletvekillerinden oluşuyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından gerçekleştirilen görüşmeler, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından eleştirildi. Görüşmelerin bir parçası olarak Irak'ın kuzey bölgesinde bulunan PKK militanları ve diğer Kürt milliyetçisi örgütler ile de iletişime geçildi, ancak görüşmeler sonuçsuz kaldı. Hapis koşulları Yakalanmasından sonra, Öcalan İmralı adasındaki tek tutuklu olarak tutuldu. 2002 yılında idam cezasının müebbet hapis cezasına çevrilmesi üzerine Öcalan İmralı'da tutulmaya devam edildi ve oradaki tek mahkûm olarak cezasını çekmeye başladı. İmralı'daki eski tutuklular Öcalan'ın tutuklanması üzerine adadan çıkarılıp başka cezaevlerine nakledildiler ve Öcalan'a gardiyanlık yapmaları için adaya 1.000'den fazla askerî personel yerleştirildi. Kasım 2009'da, Türk makamları bir dizi mahkûmu İmralı'ya naklederek Öcalan'ın yalnızlığına son verdiklerini duyurdular. Öcalan'ın bu mahkûmları haftada on saat görmesine izin veriliyordu. 2009'da Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi'nin adayı ziyaret etmesi ve cezaevi koşullara itiraz etmesi üzerine yeni bir hapishane inşa edildi. Öcalan'ın avukatları 2010 yılında Öcalan'ın "fiziksel ve sözlü olarak kötü muameleye maruz kaldığı, bu konudaki şikayetlerine dair gerekli soruşturma yapılmadığı, cezaevi çalışanlarından ölüm tehdidi aldığı ve etnik kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğradığı" iddiaları ile Türkiye aleyhine AİHM'ye başvurdu. AİHM, 27 Eylül 2018'de Öcalan'ın cezaevinde kötü muamele gördüğüne ilişkin başvurusunu oy birliği ile reddetti. Gerekçeli kararda, 2008'de gerçekleşen hücre aramasının gerçekleştiği gün ve o günü takip eden dönemde Öcalan'ın doktorlar tarafından muayene edildiği ve fiziksel ya da zihinsel olarak herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığı, başvuruyu yapan Öcalan'ın da böyle bir iddiasının olmadığı, bu konuda kişisel olarak ne cezaevi yönetimine ne de cezaevinden sorumlu savcıya bu konuda bir başvuruda bulunmadığı belirtildi. Mahkeme, elle tutulur iddiaların olmadığı bir durumda ulusal yetkililerin soruşturma yürütmeme hakkını elinde tuttuğunu belirterek başvuruyu reddettiğini açıkladı. 27 Temmuz 2011 ile 2 Mayıs 2019 tarihleri arasında, Öcalan'ın avukatlarının kendisi ile görüşmesine izin verilmedi. Temmuz 2011'den Aralık 2017'ye kadar avukatları Öcalan'la görüşmek için 700'den fazla ziyaret başvurusunda bulundu, ancak hepsi reddedildi. PKK destekçileri tarafından, Öcalan'ın İmralı'daki yaşam koşullarının kötü olduğu ve iyileştirilmesi gerektiği iddialarıyla düzenli olarak Serhildan adı verilen protesto gösterileri gerçekleştirildi. Ekim 2012'de yüzlerce Kürt tutuklu Öcalan'ın hapis koşullarının iyileştirilmesi için açlık grevine başladı. 68 gün devam eden grev Öcalan'ın talebiyle son buldu. 6 Ekim 2014 ile 11 Eylül 2016 tarihleri arasında Öcalan'ın ziyaretçi almasına izin verilmedi; Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan tarafından Kurban Bayramı nedeniyle 11 Eylül'de gerçekleştirilen ziyaret, Öcalan'ın neredeyse iki yıllık bir süre içerisinde aldığı ilk ziyaretti. Öcalan'ın ziyaretçi alması daha sonra yeniden yasaklandı ve 12 Ocak 2019'da kardeşinin onu ikinci kez ziyaret etmesine kadar ziyaretçi almadı. Ziyaretten sonra kardeşi, Öcalan'ın sağlığının iyi olduğunu söyledi. "Sayın" davaları Sadece 2006 yılı boyunca Öcalan'a "sayın" ile hitap etmeleri nedeniyle toplam 2.691 kişi hakkında "suç ve suçluyu övme" suçunu düzenleyen, Türk Ceza Kanunu'nun 215'nci maddesine göre dava açıldı. 2007 yılında ise aynı sebepten dava açılan kişi sayısı 5.193'tü. Açılan bu davalar sonucu 2006 ve 2007 yıllarında toplam 949 kişi ceza aldı. 2013 davası 2013'te; Öcalan'ı temsil eden 46 avukata karşı Öcalan'ın önderliğini yaptığı, PKK'nın "lider heyetinin" bir parçası oldukları iddiasıyla dava açıldı. Duruşmanın sıklıkla ertelenmesi nedeniyle avukatların duruşma öncesi tutukluklarının da süresinin uzaması, yabancı medya tarafından eleştiri ile karşılandı. İngiliz avukat Margaret Owen, davayı "tamamen siyasi" ve "kafkaesk" olarak tanımladı. The Guardian gazetesinin iddiasına göre, davanın kanıtları Öcalan ve avukatları arasındaki telefon görüşmelerinin yasa dışı şekilde kaydedilmesine dayanıyordu. Ayrıca bakınız Seyit Rıza, Dersim İsyanı'nın lideri olması sebebiyle idam edilen Kürt aşiret önderi Halkların Demokratik Partisinin kapatılma davası 49'lar Davası Kaynakça Konuyla ilgili yayınlar Dış bağlantılar Kategori:Türkiye'deki davalar Kategori:1999'da hukuk Kategori:2000'de hukuk Kategori:2003'te hukuk Kategori:2005'te hukuk Kategori:Türkiye'nin müdahil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davaları Kategori:1999'da Türkiye Kategori:PKK
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri