Hayalkırıklıkları ve İnsan Abartması
Öğrencilik yıllarımızda, öğretmenlerimiz tarafından verilen ödevler veya projeler genellikle önem taşıyacak ve büyük bir etkiye sahip olacakmış gibi sunulurdu. Saatlerce çalışarak hazırlar, içimizde bir heyecanla teslim ederdik. Ancak gerçek hayalkırıklığı, ödevimizin veya projemizin aslında umulandan çok daha az ilgi gördüğünü ve bazen önemsiz bir ayrıntı gibi karşılandığını fark etmemizle ortaya çıkardı. Öğretmenimizin masasının çekmecesine atılmış bir ödev, tüm emeklerimizin ve heyecanımızın ne kadar boşuna olduğunu gösteriyordu.
Benzer bir durum, konuşmalarımız veya sunumlarımız sırasında da yaşanabilirdi. Günlerce hazırlanır, nasıl daha etkili olabileceğimizi düşünürdük. Ancak sunumun yapıldığı gün, dinleyicilerin ilgisizliği ve apatisiyle karşılaşırdık. Konuşmamızın önemsiz bir ayrıntı gibi karşılanması, tüm heyecanımızın söndürdüğü bir gerçekti.
Bazen, bir haber veya olayın büyük yankı uyandıracağını düşünürken, aslında hiçbir etki yaratmadığını da gördük. Çocukluğumuzdan beri, geleceğin önemli ve etkileyici olaylara gebe olduğu bize aşılamıştı. Ancak gerçeklik, çoğu zaman bu beklentilerin aksineydi. Önemli sanılan işler önemsizleşiyor, değerli görülen işler değersizleşiyordu.
Aslında, tüm bunlar insan abartmasının bir sonucuydu. Coşkuyla ele aldığımız ve büyük önem atfettiğimiz birçok şey, geri planında boşuna kaygılanmamızın bir yansımasıydı. Önemli sanılan birçok olay ve eylem, aslında önemsizdi ve değersizleşiyordu. Bu gerçekle yüzleşmek, bize hayatın daha rahat ve kaygısız bir perspektifinden bakma fırsatı sunuyor.
Öğrencilik yıllarımızda, öğretmenlerimiz tarafından verilen ödevler veya projeler genellikle önem taşıyacak ve büyük bir etkiye sahip olacakmış gibi sunulurdu. Saatlerce çalışarak hazırlar, içimizde bir heyecanla teslim ederdik. Ancak gerçek hayalkırıklığı, ödevimizin veya projemizin aslında umulandan çok daha az ilgi gördüğünü ve bazen önemsiz bir ayrıntı gibi karşılandığını fark etmemizle ortaya çıkardı. Öğretmenimizin masasının çekmecesine atılmış bir ödev, tüm emeklerimizin ve heyecanımızın ne kadar boşuna olduğunu gösteriyordu.
Benzer bir durum, konuşmalarımız veya sunumlarımız sırasında da yaşanabilirdi. Günlerce hazırlanır, nasıl daha etkili olabileceğimizi düşünürdük. Ancak sunumun yapıldığı gün, dinleyicilerin ilgisizliği ve apatisiyle karşılaşırdık. Konuşmamızın önemsiz bir ayrıntı gibi karşılanması, tüm heyecanımızın söndürdüğü bir gerçekti.
Bazen, bir haber veya olayın büyük yankı uyandıracağını düşünürken, aslında hiçbir etki yaratmadığını da gördük. Çocukluğumuzdan beri, geleceğin önemli ve etkileyici olaylara gebe olduğu bize aşılamıştı. Ancak gerçeklik, çoğu zaman bu beklentilerin aksineydi. Önemli sanılan işler önemsizleşiyor, değerli görülen işler değersizleşiyordu.
Aslında, tüm bunlar insan abartmasının bir sonucuydu. Coşkuyla ele aldığımız ve büyük önem atfettiğimiz birçok şey, geri planında boşuna kaygılanmamızın bir yansımasıydı. Önemli sanılan birçok olay ve eylem, aslında önemsizdi ve değersizleşiyordu. Bu gerçekle yüzleşmek, bize hayatın daha rahat ve kaygısız bir perspektifinden bakma fırsatı sunuyor.