Ordu, iki yıl önce terk ettiğim İstanbul'un yerine yerleştiğim sevimli şehrim. İstanbul'a alışmış kişilere göre oldukça küçük olabilir ancak bu küçüklük, beni oldukça mutlu hissettiriyor. Trafik sıkıntısı yok, herhangi bir yerde beklemek zorunda kalmıyorsunuz. İş imkanları ise pek bol değil, özellikle gençler için istihdam konusunda eksiklik var. Ancak, Karadeniz'in incisi bu şehir. Güvenli ve denizi, oh mis gibi... Akşam minibüse binip eve dönerken, sahil kıyısında sandalyene oturup şehre doğru bakarken, içinde "Oh be, yaşıyorum!" hissi uyandırıyor insanda. Pidesi enfes, simidi lezzetli, Yalıköy köftesi ise harika. Şehrin dışına çıkıp bunları yemek için gitmek gerekir. Yaz aylarında deniz keyfi yapılır, kışın ise kar tatili için ideal bir yer. Cittaslow ünvanına sahip Perşembe ilçesi var ama genel olarak şehre "cittaslow" yani huzurlu şehir denilebilir. Tarih meraklılarını pek cezbetmeyebilir, eski taş evleri ve Yason Kilisesi dışında fazla gezilecek bir yer yok. Yıllar önce keşfedilen Kibele heykeli hala şehre gelmedi. Eğer Kibele heykeli buraya gelir ve güzel bir müze yapılırsa, Gaziantepteki Zeugma gibi harika olabilir. Tarihi bir kalesi falan olmayan bir şehir, sadece bir teleferiği var ve yıllardır buradayım ama bir kere bile binmedim çünkü Boztepe'de pek bir şey yok. Ama yine de, İstanbul ve Ankara'dan sonra yaşanacak tatil beldesinde gibi. 2 yıldır buradayım ve hala sıkılmadım. Birkaç tane butik kafe var. Her şeyin az olması güzel, İstanbul'da binlerce seçenek olabilir ama orada yaşarken buraya gelmek uzak gelirdi. Şimdi ise ara sıra gidip yetiyor. Giresun'da bile bulunmayan, Ordu'da bolca bulunan bir sahil var. Denizi olan şehirler ayrı bir güzellik katıyor yaşama. İstanbul'da deniz de var ama kaçımız işe, okula metroyla veya arabayla giderken denizi görebiliyoruz ki? Bu şehirde deniz, hayatımızın ayrılmaz bir parçası halini almış durumda.