Parkköy'de Orhan Amca'nın yaptığı kemik rengi villa komplekslerinde iki havuz vardı. Birine küçük, diğerine büyük havuz derlerdi. Küçük havuzun karşısında bir yol vardı. O yolun girişinde solda bir villa vardı. Önünde markasını hatırlayamadığım küçük mavi bir jeep vardı. Arkasında sürekli yedek lastiği olan. Yanılmıyorsam alt kat sol daire olmalı ama çok da emin değilim. Orada yaşayanlara aitti. Jeepi Burak adında genç bir çocuk kullanıyordu. Mavi gözleri, güzel kirpikleri vardı. Hafif çilleri ve çocukken ben sarışındım diyen koyu sarı, kahverengiye çalan saçları vardı. Üzerinde kot, gömlek ve omuzlarına attığı bir sweatshirt olurdu genellikle. Saçlarda hafif bir jöle. Çok beğenirdim kendisini. Arkadaştık ama çekinirdim. Çok güzel bir yüzü vardı ama beni onda asıl çeken şey kibar tavırlarıydı.
Yıllar sonra liseden bir arkadaşımla bir ağustos ayında Saraçoğlu'nda sahilde otururken görmüştüm onu. Gelip selam vermişti. Ne iyi yapmıştı. Onu gördüğüm için çok mutlu olmuştum. Yanılmıyorsam lise sona geçecektim. 2011 yazı olabilir. Üniversite giriş sınavlarından bahsetmiştik. Sen yaparsın gibi bir şey söylemiş bile olabilir. Halbuki benim yapıp yapamayacağımı bilecek kadar tanımıyordu beni. Çok tatlı bir çocuktu.
Buraları yanlış hatırlıyor olabilirim ama sanki Bursa'da üniversite okuyordu ve benden bir yaş büyüktü, 88liydi. Benden bir sene önce üniversiteye girdiğini sanıyorum. O yaz günü onu son görüşüm olduğunu biliyordum ama bir daha karşılaşmayı da umuyordum. Cesaret edip numarasını isteyemedim. Bir daha karşılaşsaydık belki o zaman cesaretimi toplayabilirim diye düşündüm ama mümkün olmadı. Keşke karşılaşsaydık.
Neden bilmem ama bir süredir çok fazla aklıma geliyor. Sanırım hayatımda karşılaştığım nadir iyi insanlardan olduğu için. Onda onu özel yapan bir şeyler vardı. Yıllar sonra onu hatırlamak bile beni mutlu ediyor. Keşke bunları ona o zaman da söyleyebilseydim. Reddedilmek korkusu daha ağır basmıştı maalesef ki.
Burayı okuyorsan merhaba Burak. Umarım iyisindir ve bir gün bir yerde tekrar karşılaşmak umuduyla.
Yıllar sonra liseden bir arkadaşımla bir ağustos ayında Saraçoğlu'nda sahilde otururken görmüştüm onu. Gelip selam vermişti. Ne iyi yapmıştı. Onu gördüğüm için çok mutlu olmuştum. Yanılmıyorsam lise sona geçecektim. 2011 yazı olabilir. Üniversite giriş sınavlarından bahsetmiştik. Sen yaparsın gibi bir şey söylemiş bile olabilir. Halbuki benim yapıp yapamayacağımı bilecek kadar tanımıyordu beni. Çok tatlı bir çocuktu.
Buraları yanlış hatırlıyor olabilirim ama sanki Bursa'da üniversite okuyordu ve benden bir yaş büyüktü, 88liydi. Benden bir sene önce üniversiteye girdiğini sanıyorum. O yaz günü onu son görüşüm olduğunu biliyordum ama bir daha karşılaşmayı da umuyordum. Cesaret edip numarasını isteyemedim. Bir daha karşılaşsaydık belki o zaman cesaretimi toplayabilirim diye düşündüm ama mümkün olmadı. Keşke karşılaşsaydık.
Neden bilmem ama bir süredir çok fazla aklıma geliyor. Sanırım hayatımda karşılaştığım nadir iyi insanlardan olduğu için. Onda onu özel yapan bir şeyler vardı. Yıllar sonra onu hatırlamak bile beni mutlu ediyor. Keşke bunları ona o zaman da söyleyebilseydim. Reddedilmek korkusu daha ağır basmıştı maalesef ki.
Burayı okuyorsan merhaba Burak. Umarım iyisindir ve bir gün bir yerde tekrar karşılaşmak umuduyla.