İlk film gölgesinde kalmış bir mirasyedi film. Kim, niye, kimin peşinde, karışık. Her şey harala gürele. Görüntü kalabalığı almış başını gitmiş. Geçtim sanatsal amaçları, sırf iki Johnny Depp göreyim, gözüm gönlüm açılsın saikiyle gidenler dahi hayalkırıklığına uğrayabilir. Nerde ilk filmdeki “You seem somewhat familiar, have I threatened you before?” misali repliklerle izleyiciyi dağıtan, tek tek basıp bade süzen Kaptan; nerde bu filmdeki eciş bücüş yaratıklar arasında deli danalar misali koşturan Kaptan... Bir yığın manasız yaratık arasından, arada görünüp kayboluyor. Davy Jones ve mürettebatı niye öyle kelimeler kifayetsizce iğrenç, anlamak mümkün değil. Ayrıca yüzündeki gubidik uzantılarla piyano çalan Davy Jones, gemi güvertesinde Elizabeth’le müzakere eden yahut elma dişleyen Kaptan Barbossa'nın karizmasının kenarından köşesinden geçmiyor. Bir de zevksiz Elizabeth var ortada. Yahu hanım kızım, etrafın filmler boyu cilloplarla dolu, bir yanda endamına kurban Jack Sparrow, bir yanda koçyiğit James Norrington, sen vara vara bir tıfıl Will Turner'a var... Neyse, yine de “Geoffrey Rush sen bizim her şeyimizsin!” diye bağlamak gerekir mevzuu. Bundan gayrı devam filmini izletirse o izletir sanki…