1998-1999 yıllarında Mecidiyeköy'de firewall kodladığımız ve ofiste kaldığım dönemde Profilo Alışveriş Merkezi ile tanıştım. Ofise yakın olması sebebiyle sıkça buraya gelir, üst kattaki Burger King'de domatessiz cheese whopper yerdik. Daha sonra Popeyes açıldı ve Zinger yemek için uğramaya başladık. Sinemasına da sık sık giderdik. Bir gece, ofiste kaldığımız arkadaşlarla Saving Private Ryan filmine gece 12'de gitmiştik. Sabaha kadar filmi tartışarak çatı katında güneşi doğana kadar beklemiştik. Ekşi Sözlük'ü kodlarken de sıkça uğradığım bir mekandı, hatta ilk senesinde entry girmişim. En alt katta tropik temalı iç mekanda ağaçlarla süslenmiş Cafe des Arts vardı, buradaki şnitzeli çok beğenirdik. Hatta et şnitzeli sipariş ederken "eşcinsel" diye söyleyip kimsenin anlamamasını sağlamıştım burada. Mecidiyeköy'den ayrıldıktan sonra da Profilo hep favori mekanım oldu. Mesela Mövenpick Marche gibi yenilikçi bir restoran konsepti beni büyülemişti. 2003 yılında doğum günümü arkadaşlarla burada kutlamıştık. 2004 yılında ABD'ye taşındığımda bile buradaki Njoy'da spor yapmaya devam ederdim. Hatta Microsoft'ta işe başlayınca üyeliğimi yarıda bitirmiştim, o seneki üyelik parasının kalanını geri iade etmişlerdi bana, bu hareketi takdir etmiştim. Arada Google Maps'in street view'uyla eski yerleri gezinirim. Son olarak sokak kodcusu kitabının önsözündeki adresleri doğru yazabilmek için araştırırken Profilo'nun artık AVM kapanmış ve iş merkezi haline gelmiş olduğunu görmek beni üzdü. Sadece bir bina gibi görünse de orada yaşanan anılar, binaların kolonları ve kirişleri ile toprağa kök salmıştı. Binalar bizim anılarımızı ve yaşadığımız hayatı, zihnimizin uçucu hücreleri yerine sağlam bir şekilde bağlayan birer kitap ayracı gibiydi. Bu yüzden, sıfırdan başkasını yapmanın karlı olabileceği düşüncesiyle binaları yıkıp şehrin ruhunu kaotik bir duruma getirdiğimiz sürece, dingin ve huzurlu bir ilişki kurmanın zor olacağını düşünüyorum. Arada 1980'lerde oynadığım bilgisayar oyunlarını tekrar oynarken, başında firma adresinin bulunduğu bir bildiriyle karşılaştım. Bir seferinde o adresi Google Maps'te arattığımda aynı binanın hala ayakta olduğunu gördüm, 40 yıl geçmiş olmasına rağmen. Şirket belki yok olmuştu, ama o bina hala oradaydı. Neden geleceğin, yaşadıklarımızın gerçek olduğuna bizi ikna edecek, hikayelerin nesiller boyu aktarılmasını sağlayacak bir şehir silüetinden mahrum bırakıyoruz kendimizi? Bedenimiz aynı şehirde olabilir ama ruhumuz neden sürekli göçebe hisseder? Profilo, anılarımızda iyi uykular, bize yaşattığın her şey için teşekkürler. (Kaynak: Galleria/@ssg)