Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Psikanaliz

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
küçükresim|321x321pik|Freud'un Koltuğu, Londra, 2004 (2) Psikanaliz, kısmen bilinçdışı zihinle ilgilenen ve birlikte zihinsel bozukluklar için bir tedavi yöntemi oluşturan bir dizi teori ve terapötik tekniktir. Bu disiplin 1890'ların başında, çalışmaları kısmen Josef Breuer ve diğerlerinin klinik çalışmalarından kaynaklanan Sigmund Freud tarafından kurulmuştur. Freud, 1939'daki ölümüne kadar psikanaliz teorisini ve pratiğini geliştirmiş ve rafine etmiştir. Bir ansiklopedi maddesinde, psikanalizin temel taşlarını "bilinçdışı zihinsel süreçler olduğu varsayımı, bastırma ve direnç teorisinin kabulü, cinselliğin ve Oedipus kompleksinin öneminin takdir edilmesi" olarak tanımlamıştır. Freud'un meslektaşları Alfred Adler ve Carl Gustav Jung, psikanalizin bireysel psikoloji (Adler) ve analitik psikoloji (Jung) olarak adlandırdıkları dallarını geliştirdiler, ancak Freud'un kendisi bunlara yönelik bir dizi eleştiri yazdı ve bunların psikanaliz biçimleri olduğunu kesinlikle reddetti. Psikanaliz daha sonra Erich Fromm, Karen Horney ve Harry Stack Sullivan gibi neo-Freudyen düşünürler tarafından farklı yönlerde geliştirilmiştir. Sigmund Freud'un insan zihnine ilişkin teorileri, bilinçli ve bilinçdışı yönler arasında ayrım yaparak, bilinçdışı zihnin gizli arzu ve motivasyonlar nedeniyle davranış ve düşüncelerimizi önemli ölçüde şekillendirdiğini ileri sürmektedir. Freud, bu gizli dürtüleri farkındalığa ulaştırma çabalarının genellikle dirençle karşılaştığını ve bunun da bastırma gibi savunma mekanizmalarına yol açtığını belirtmiştir. Bilinçli ve bilinçdışı unsurlar arasındaki çatışmalar zihinsel bozukluklara yol açabilir. Freud ayrıca bilinçdışı malzemenin rüyalarda, kasıtsız eylemlerde ve dil sürçmelerinde ortaya çıkabileceğine inanıyordu. Bu sorunları ele almak için, psikanalitik terapi veya analitik terapi, bilinçdışı materyali bilince çıkararak zihinsel refahı artırmak amacıyla geliştirilmiştir. Psikanalistler bireyin erken çocukluk deneyimlerine büyük önem verirler. Terapi sırasında analistler, hastaların sevgi, bağımlılık ve öfke duygularını analiste yansıtarak çocukluk çatışmalarını yeniden yaşamalarını sağlayan aktarımı uyandırmayı amaçlar. Geleneksel psikanalitik seanslarda hastalar bir kanepeye uzanırken analist görüş alanının hemen dışında oturur. Hastalar çağrışımlar, fanteziler ve rüyalar da dahil olmak üzere düşüncelerini özgürce ifade ederler. Analistler daha sonra hastanın semptomlarına ve kişilik sorunlarına neden olan gizli çatışmaları ortaya çıkarmak için bu ifadeleri analiz eder. Analistler, aktarım ve karşı aktarımı (analistin hastaya yönelik duyguları) yorumlayarak hastaların sağlıksız savunma mekanizmalarını tanımalarına ve bunlarla yüzleşmelerine yardımcı olur. Psikanaliz tartışmalı bir alandır ve bir tedavi olarak etkinliği tartışılmaktadır. Yine de psikiyatriyi etkilemeye devam etmektedir. Psikanalitik kavramlar, edebiyat ve film eleştirisi, folklor analizi, Freudo-Marksizm gibi felsefi bakış açıları ve kültürel fenomenlerin incelenmesi gibi terapi dışındaki çeşitli alanlarda da uygulama alanı bulmaktadır. Tarihçe 1890ler Psikanaliz fikri ilk olarak 1890'larda Viyana'da kendi psikanaliz teorisini formüle eden Sigmund Freud döneminde ciddi bir ilgi görmeye başladı. Freud, nevrotik veya histerik semptomları olan hastalar için etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog idi. Freud, Çocuk Hastanesi'nde nörolojik danışman olarak çalıştığı sırada bilinçli olmayan zihinsel süreçler olduğunu fark etti ve burada birçok Afazik çocuğun semptomlarının görünürde organik bir nedeni olmadığını fark etti. Daha sonra bu konu hakkında bir monografi yazdı. 1885'te Freud, Paris'teki Salpêtrière'de ünlü bir nörolog olan Jean-Martin Charcot ile çalışmak için burs aldı ve burada Charcot'nun özellikle histeri, felçler ve anesteziler alanlarındaki klinik sunumlarını takip etti. Charcot hipnotizmayı deneysel bir araştırma aracı olarak tanıtmış ve klinik semptomların fotoğrafik gösterimini geliştirmişti. Freud'un histerik semptomları açıklamaya yönelik ilk teorisi, akıl hocası seçkin doktor Josef Breuer ile birlikte kaleme aldığı ve genellikle psikanalizin doğuşu olarak görülen Histeri Üzerine Çalışmalar (1895; Studien über Hysterie) adlı eserde sunuldu. Eser, Breuer'in vaka çalışmalarında "Anna O." takma adıyla anılan Bertha Pappenheim'ı tedavi etmesine dayanıyordu.. Breuer, çeşitli duygusal travma türleri de dahil olmak üzere pek çok faktörün bu tür semptomlara yol açabileceğini yazmış ve Pierre Janet gibi diğerlerinin çalışmalarına da atıfta bulunmuştur; Freud ise histerik semptomların kökeninde, neredeyse her zaman doğrudan veya dolaylı cinsel çağrışımları olan, sıkıntı verici olayların bastırılmış anılarının yattığını iddia etmiştir. Aynı dönemde Freud, bilinçdışı zihinsel mekanizmalara ilişkin nöro-fizyolojik bir teori geliştirmeye çalışmış, ancak kısa süre sonra bundan vazgeçmiştir. Bu teori yaşamı boyunca yayınlanmadan kaldı. 'Psikanaliz' terimi ilk kez Freud tarafından 1896 yılında Fransızca olarak yazılan ve yayınlanan "Kalıtım ve nevrozların etiyolojisi" başlıklı makalesinde kullanılmıştır. 1896'da Freud ayrıca, histerik semptomların ön koşullarının bebeklikteki cinsel uyarılmalar olduğunu öne sürdüğü mevcut tüm hastalarının cinsel istismar olaylarına ilişkin bastırılmış anılarını ortaya çıkardığını iddia ederek baştan çıkarma teorisini yayınladı. Her ne kadar 1896'da hastalarının "[bebeklikteki cinsel] sahneleri hatırladıklarını hissetmediklerini" ve kendisine "inançsızlıkları konusunda kesin bir şekilde güvence verdiklerini" bildirmiş olsa da, daha sonraki anlatımlarında hastalarının kendisine bebekliklerinde cinsel istismara uğradıklarını söylediklerini iddia etmiştir. 1898'de arkadaşı ve meslektaşı Wilhelm Fliess'e teorisine artık inanmadığını özel olarak kabul etmiş, ancak bunu 1906'ya kadar kamuoyuna açıklamamıştır. Freud daha sonra, hastaların çocukluk çağı cinsel istismar deneyimlerini rapor ettiği iddialarına dayanarak, 1890'ların ortalarındaki klinik bulgularının, sözde çocukluk çağı mastürbasyon anılarını örtbas etmek için bilinçdışı fantezilerin meydana geldiğine dair kanıt sağladığını iddia etmiştir. Ancak çok daha sonra aynı bulguları Ödipal arzuların kanıtı olarak iddia etmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, bazı Freud akademisyenleri, Freud'un çocuklukta cinsel istismara uğradığını bildiren hastalarına ilişkin algısına karşı çıkarak, Freud'un önyargılı fikirlerini hastalarına empoze ettiğini ileri sürmüşlerdir. 1899 yılına gelindiğinde Freud, rüyaların sembolik bir anlam taşıdığını ve genellikle rüya görene özgü olduğunu teorileştirmişti. Freud, bilinçdışının sembolik ve yoğunlaştırılmış düşüncelerden oluşan bir "birincil süreç" ve mantıksal, bilinçli düşüncelerden oluşan bir "ikincil süreç" olduğu hipotezini öne süren ikinci psikolojik teorisini formüle etti. Bu teori, Freud'un en önemli eseri olarak gördüğü 1899 tarihli The Interpretation of Dreams adlı kitabında yayımlanmıştır. Freud, kabul edilemez cinsel isteklerin "Sistem Bilinçdışına" bastırıldığını teorize eden yeni bir "topografik teorinin" ana hatlarını çizdi. Bu istekler, toplumun evlilik öncesi cinsel aktiviteyi kınaması nedeniyle bilinçsiz hale gelmiş ve bu bastırma kaygı yaratmıştır. Bu "topografik teori" Avrupa'nın büyük bölümünde hala popüler olmakla birlikte, büyük ölçüde yapısal teorinin yerini aldığı Kuzey Amerika'da gözden düşmüştür. Ayrıca, The Interpretation of Dreams, Freud'un genç erkeklerin annelerine cinsel olarak ilgi duyduklarını ve anneleriyle seks yapabildikleri için babalarını kıskandıklarını iddia eden Oedipal complex'in ilk kavramsallaştırmasını içeriyordu. Psikolog Frank Sulloway Freud, Zihnin Biyoloğu adlı kitabında: Psikanalitik Efsanenin Ötesinde adlı kitabında Freud'un libido gibi biyolojik teorilerinin Charles Darwin'in çalışmalarına eşlik eden biyolojik hipotezden kaynaklandığını savunmakta ve Krafft-Ebing, Molland, Havelock Ellis, Haeckel, Wilhelm Fliess'in teorilerinin Freud'u etkilediğini belirtmektedir. 1900-1940: Psikanalizin Freudyen Dönemi 20. yüzyılın başları, Sigmund Freud'un psikanaliz alanında çığır açan çalışmalarının ortaya çıkışına tanıklık etti ve bu çalışmalar insan gelişimini ve insan zihninin karmaşıklığını anlamamız üzerinde derin bir etki yarattı. Freud 1905 yılında, psikoseksüel evreler kavramını ortaya atan ve erken çocukluk gelişimini her evrede çocuğun baskın cinsel ilgilerine göre beş evreye ayıran çok önemli bir çalışma olan "Cinsellik Teorisi Üzerine Üç Deneme "yi yayınladı: 1. Oral Evre (0-2 yaş) 2. Anal Aşama (2-4 yaş) 3. Fallik-Oedipal Evre veya İlk Genital Evre (3-6 yaş) 4. Geçlik Aşaması (6 yaşından ergenliğe kadar) 5. Olgun Genital Evre (ergenlikten itibaren) Freud'un erken dönem teorisinin özünde, toplumsal kısıtlamaların cinsel arzuların bilinçdışına bastırılmasına yol açtığı inancı yatıyordu. Freud'a göre bu bilinçdışı istekler kaygıya yol açabilir ya da fiziksel semptomlar olarak ortaya çıkabilirdi. Hipnotizma ve abreaksiyon gibi ilk tedavi yöntemleri, bu bilinçdışı arzuları ön plana çıkarmayı ve böylece ilgili gerilimi ve sonuçta ortaya çıkan semptomları hafifletmeyi amaçlıyordu. Zaman geçtikçe, Freud odağını serbest çağrışım tekniğine kaydırdı ve önceki yöntemlerinden yavaş yavaş uzaklaştı. 1915 yılında Freud, "Narsisizm Üzerine" adlı çalışmasında narsisizm kavramını araştırdı. Kateksis adı verilen bir kavram kullanarak kendine yönelen enerji ile başkalarına yönelen enerji arasında ayrım yapma fikrini ortaya attı. Freud, 1917'de "Yas ve Melankoli" adlı eserinde, belirli depresyon biçimlerinin suçluluk duygusundan kaynaklanan öfkenin içe yöneltilmesiyle bağlantılı olduğunu ve kendine zarar vermeye neden olduğunu öne sürdü. Kendine zarar verme davranışı ve cinsel mazoşizmle ilgili konuları 1919'da "Bir Çocuk Dövülüyor" adlı eserinde incelemeye devam etti. Depresif ve kendine zarar veren hastalarla yaşadığı deneyimlerin yanı sıra I. Dünya Savaşı'nın ardından Freud, oral ve cinsel dürtülerin ötesindeki davranış motivasyonlarını keşfetmeye başladı. 1920'de "Grup Psikolojisi ve Ego Analizi "nde davranış için önemli bir motivasyon olarak liderler ve grup üyeleriyle özdeşleşmenin rolünü tartıştı. Aynı yıl Freud, "Beyond the Pleasure Principle" (Haz İlkesinin Ötesinde) adlı çalışmasında, insanın yıkıcılığını anlama çabası olarak hem cinselliği hem de saldırganlığı ele alan ikili dürtü teorisini önermiştir. Bu çalışma aynı zamanda Freud'un id, ego ve süperego olmak üzere üç yeni kavramı içeren "yapısal teorisinin" de başlangıcı oldu. Freud 1923 yılında id, ego ve süperego hakkındaki fikirlerini "The Ego and the Id" (Ego ve İd) adlı kitabında bir araya getirdi. Bu kitapta, bastırmanın kaygıyı azaltmak için kullanılan birçok savunma mekanizmasından sadece biri olduğunu vurgulayarak zihinsel işleyiş teorisini gözden geçirdi. Freud, bastırmanın hem kaygıya neden olabileceğini hem de kaygıdan kaynaklanabileceğini iddia etmiştir. 1926'da "Engellemeler, Belirtiler ve Anksiyete" adlı kitabında, dürtüler ve süperego arasındaki intrapsişik çatışmaların nasıl anksiyete yarattığını ve akıl ve konuşma gibi zihinsel işlevlerin engellenmesine yol açtığını araştırdı. 1924 yılında Otto Rank, Freud'un teorilerinde tanımlamadığı bir aşama olan Ödipal kompleksin gelişiminden önceki ayrılık kaygısının kültürel ve felsefi yönlerini analiz eden "Doğum Travması "nı yayınladı. Freud'a göre Oedipus kompleksi nevrozun merkeziydi ve sanat, mit, din, felsefe, terapi ve genel olarak insan kültürünün temel kaynağı olarak hizmet ediyordu. Bu bakış açısı Freud'un yakın çevresindeki çağdaşları tarafından şüpheyle karşılandı. 1936 yılına gelindiğinde, "Çoklu İşlev İlkesi", psikolojik semptomların hem çatışma çözümünden kaynaklandığı hem de çatışma çözümüyle hafifletildiği fikrini genişleten Robert Waelder tarafından daha da açıklığa kavuşturuldu. Fobiler ve kompulsiyonlar gibi bu semptomlar, cinsel ve agresif arzular, süperego, anksiyete, gerçeklik ve savunma mekanizmaları da dahil olmak üzere çeşitli bileşenlerin unsurlarını temsil ediyor olarak görülüyordu. Aynı yıl, Sigmund'un kızı Anna Freud, "Ego ve Savunma Mekanizmaları" adlı ufuk açıcı çalışmasıyla önemli bir katkıda bulundu. Bu kitap, zihnin sıkıntı verici düşünceleri bilinçten dışlayarak kendini koruyabileceği çeşitli yolları ayrıntılı olarak açıklıyordu. 1940'lar-günümüz Adolf Hitler'in gücü arttığında, Freud ailesi ve meslektaşlarının çoğu Londra'ya kaçtı. Bir yıl içinde Sigmund Freud öldü. Amerika Birleşik Devletleri'nde de Freud'un ölümünün ardından yeni bir grup psikanalist egonun işlevini araştırmaya başladı. Heinz Hartmann liderliğindeki grup, egonun psişik işleyişte bir aracı olarak "sentetik" işlevine dair anlayışlar üzerine inşa etti ve bunu "özerk" ego işlevlerinden (örneğin hafıza ve akıl) ayırdı. 1950'lerin bu "ego psikologları", bilinçdışı çatışmaların daha derin köklerini keşfetmeden önce savunmalara (ego tarafından aracılık edilen) odaklanarak analitik çalışmaya odaklanmanın yolunu açtılar. Buna ek olarak, çocuk psikanalizine olan ilgi de artmıştır. Psikanaliz, çocukluk gelişimi üzerine bir araştırma aracı olarak kullanılmıştır, ve hala bazı zihinsel rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır. 1960'larda Freud'un kadın cinselliğinin çocukluktaki gelişimine ilişkin ilk düşüncelerine meydan okundu; bu meydan okuma kadın cinsel gelişimine ilişkin çeşitli anlayışların gelişmesine yol açtı, bunların birçoğu Freud'un teorilerinden bazılarının zamanlamasını ve normalliğini değiştirmiştir. Birçok araştırmacı Karen Horney'in kadınların gelişimini etkileyen toplumsal baskılar üzerine yaptığı çalışmaları takip etmiştir. 21'inci yüzyılın ilk on yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde Uluslararası Psikanaliz Birliği'nin (IPA) bir bileşen kuruluşu olan Amerikan Psikanaliz Birliği (APsaA) tarafından akredite edilmiş yaklaşık 35 psikanaliz eğitim enstitüsü bulunmaktadır ve Amerika Birleşik Devletleri'nde 3000'den fazla mezun psikanalist çalışmaktadır. IPA, Sırbistan, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, İsviçre, gibi ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın geri kalanında bu tür "bileşen kuruluşlar" aracılığıyla psikanalitik eğitim merkezlerini ve doğrudan Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık altı enstitüyü akredite etmektedir. Bir hareket olarak psikanaliz Freud 1902 yılında Edward Shorter'ın bir hareket olarak psikanalizin başlangıcı olduğunu savunduğu Psychological Wednesday Societyyi kurdu. Bu dernek 1908'de Avusturya'nın Salzburg kentinde düzenlenen ilk uluslararası psikanaliz kongresiyle aynı yıl Viyana Psikanaliz Derneği adını aldı. Alfred Adler ilk yıllarında bu derneğin en aktif üyelerinden biriydi. İkinci psikanaliz kongresi 1910 yılında Almanya'nın Nürnberg kentinde gerçekleşti. Bu kongrede Ferenczi, Jung'un ömür boyu başkan olacağı bir Uluslararası Psikanaliz Derneği kurulması çağrısında bulundu. Üçüncü kongre 1911'de Weimar'da yapıldı. Londra Psikanaliz Derneği 1913 yılında Ernest Jones tarafından kurulmuştur. Alternatif psikoterapi biçimlerinin gelişimi Bilişsel davranışçı terapi (BDT) 1950'lerde psikanaliz psikoterapi'nin ana yöntemiydi. Davranışçı psikoterapi modelleri 1960'larda psikoterapide daha merkezi bir rol üstlenmeye başlamıştır. Psikanalitik gelenek içinde eğitim almış bir psikiyatrist olan Aaron T. Beck, psikanalitik depresyon modellerini deneysel olarak test etmek üzere yola çıkmış ve bilinçli kayıp ve kişisel başarısızlık ruminasyonlarının depresyonla ilişkili olduğunu bulmuştur. Çarpıtılmış ve önyargılı inançların depresyonun nedensel bir faktörü olduğunu öne sürmüş ve depresyonu açıklamak için şemalar yapısını kullanarak on yıllık bir araştırmanın ardından 1967'de etkili bir makale yayınlamıştır. Beck, depresyonun nedenine ilişkin ampirik olarak desteklenen bu hipotezi 1970'lerin başında bilişsel davranışçı terapi (BDT) adı verilen bir konuşma terapisine dönüştürmüştür. Bağlanma teorisi Bağlanma teorisi teorik olarak John Bowlby tarafından geliştirilmiş ve deneysel olarak Mary Ainsworth tarafından resmileştirilmiştir. Bowlby psikanalitik eğitim almıştı ancak psikanalizin bazı özellikleri konusunda endişeliydi; o dönemde psikanalizin dogmatizminden, esrarengiz terminolojisinden, çocuk davranışında çevreye dikkat edilmemesinden ve çocuk davranışına konuşma terapisinden türetilen kavramlardan rahatsızdı. Buna karşılık, etoloji ilkelerine dayanan alternatif bir çocuk davranışı kavramsallaştırması geliştirmiştir. Bowlby'nin bağlanma teorisi, Freud'un Ödipal modele dayanan psikoseksüel gelişim modelini reddeder. Çalışmaları nedeniyle Bowlby, teorilerini kabul etmeyen psikanalitik çevrelerden dışlanmıştır. Bununla birlikte, kavramsallaştırması 1970'lerde anne-bebek araştırmalarında yaygın olarak benimsenmiştir. Teknik Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir. Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir. Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fanteziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur. Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar. Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan duruşunu korur. Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister. Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm için önermez. Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir. Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir. Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır. Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı. Etkililik (Efficiency) Şu an birçok psikanalist, analizin daha çok nevroz olguları ve kişilik ya da karakter sorunları yaşayan olgularda yararlı bir yöntem olduğunu iddia eder. Psikanalizin daha çok samimiyet ve ilişkilerin kökleşmiş sorunları ve oturmuş problemli yaşam kalıpları ile uğraşırken faydalı olduğuna inanılır. Terapötik bir tedavi olarak psikanaliz genellikle haftada üç ila beş görüşme ile sürer ve doğal ya da normal olgun bir gelişme için belli bir tedavi süresini gerekli kılar (üç ila beş yıl arası). Geçmiş randomize kontrollü denemelerin analizi belirli psikiyatrik bozukluklarda psikanalitik tedavinin, tedavinin olmadığı durumlardan daha etkili olduğunu gösterir.. Psikanalizin ve psikanalitik psikoterapinin etkililiği üzerine yapılan deneysel çalışmalar da psikanalitik araştırmacılar arasında belirginleşmiştir. Bazı toplulukların psikodinamik tedavileri ile yapılan araştırmalar farklı sonuçlar vermiştir. Analist Bertram Karon ve arkadaşları tarafından Michigan Eyaleti Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma yeterli düzeyde eğitildikleri zaman psikodinamik terapistlerin şizofrenik hastalarda etkili olabileceklerini önermiştir. Daha yakın döneme ait araştırmalar ise bu önermeler hakkında şüphelidir. Şizofreni Hastaları Sonuçları Araştırma Grubu PORT) raporu etkililiğinin kanıtlanması için daha çok denemeye ihtiyaç duyulduğunu belirterek, psikodinamik terapinin şizofreni olgularında kullanılmasına karşı çıkmışlardır (öneri 22 ). Ancak, PORT'un önerisi deneysel çalışmalardan çok klinisyenlerin düşünceleri üzerine gelişmiştir ve deneysel veriler bu öneri ile çakışmamaktadır. (Özete bağlantı). Cochrane Kütüphanesindeki güncel bir medikal literatür çalışması (güncellenmiş özet ) şizofreniyi tedavide psikodinamik psikoterapinin etkinliğini gösteren bir verinin olmadığı sonucuna varmıştır. Başka veriler de, örneğin cinsel suçluların tedavisinde psikanalizin etkili olmadığını (ve muhtemelen zararlı) göstermiştir. Maliyet ve süre Psikanalitik tedavinin Amerika Birleşik Devletleri'nde bir psikanaliz enstitüsünde bir psikanalist adayı ile seansı 10 dolardan kıdemli bir eğitim analisti ile seansı 250 dolara kadar değişebilen bir maliyeti vardır. Tedavinin süresi değişkendir. Kimi psikodinamik yaklaşımlar, örneğin Kısa ilişkisel terapi ve Kısa süreli psikodinamik terapi tedaviyi 20-30 seans ile bitirir. Geleneksel psikanaliz tedavisi daha uzun bir zaman alır, yaklaşık 3-5 yıl. Tedavi süresinin uzunluğu hastanın ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterir... Eğitim Psikanalizin tarihi boyunca az sayıda istisnalar dışında, birçok psikanaliz topluluğu üniversite zemininin dışında var olmuştur. Psikanalitik eğitim çoğunlukla bir psikanaliz enstitüsünde gerçekleşir ve bu eğitim 4-10 yıl sürebilir. Bir psikanalistin eğitimi dersleri, hasta tedavilerinde aldığı süpervizyonu ve 4 yıl ya da daha fazla sürebilen kişisel analizini kapsar. Profesyonel psikanaliz dünyasında devam eden bir tartışma psikanalitik eğitime girecek olan adayların niteliklerinin neler olması gerektiğini yönündeki kaygılardır. Freud, sosyal bilimlerden gelen ve tıp eğitiminden gelmeyen adayların da hekimler kadar eğitime hazır olduklarına inanmıştır. Amerikan Psikanaliz Derneği, yakın bir zamana kadar psikanaliz eğitimini tıp doktorlarıyla sınırlamıştı. Geniş tartışmalar ve yasal mücadelelerden sonra psikanalitik eğitim diğer ruh sağlığı uzmanları, örneğin psikologlar ve klinik sosyal çalışmacılar, için açık hale geldi. Şu an ABD'de, edebi çalışmalar ya da felsefe gibi disiplinlerden gelen adaylar için eğitim veren kısıtlı sayıda enstitü vardır. Öbür taraftan, Avrupa'daki ve Latin Amerika'daki birçok enstitü formal klinik eğitim almayan adayları programlarına kabul etmektedir. Klasik Psikanalitik Kuram Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur. Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır. Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur: İnsan gelişimi en iyi, cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir. Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır. İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder. Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır. Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir. Bilinçdışı ve psişik yapılar Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel işlevler bölümü kastedilir. Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir. Psikanaliz için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir. Örneğin, motor becerileri, istem dışı fizyolojik hareketler değil ancak bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır. Ayrıca, önyargı gibi otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki geçmişin etkileri bilinçdışıdır. Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu bilinçdışıydı. Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda değildi. Psikanalitik bakış açısına göre, bilinç dışı sadece kendi etkileri ile fark edilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade ederdi. Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego, süperego ve id zihnin bölümleridir. "İd" "ilkel arzuları" (cinsellik, saldırganlık, açlık vs.) saklayan, "süperego" içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren bölümdür. İd İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır. İlkel arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel güdüler İd'de saklıdır. Freud, bu psişik enerjinin bebeğin doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler. Libido adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği süreçte psişik bir enerji haline gelir. Kurama göre, bu süreç bebeğin bilinç düzeyinde değildir, bilinçdışı olarak gerçekleşir. İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç bir an önce doyuma ulaşmaktır. Amaca ulaşamamak ve bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için gösterilecek çabayı körükler. Freud'a göre, doyuma ulaşmak ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary process) düşüncedir. Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey düşlenerek doyuma ulaşılır. Ego Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır. Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve gerçekliği temsil eder. Enerjisini İd'den alır ve aldığı bu enerjiye göre şekillenir. İd'in doyuma ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process) tarzı düşünceye bıraktığı yerdir. Düşleyerek yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar. İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik ilkesine (reality principle) göre çalışır. Süperego İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur. Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye başladıkça Süperego'su gelişir. Büyüme aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini), normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir ve içselleştirir. Vicdani yapısı gelişen çocuk, çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi zaman onaylanmaz. Bakıcıları tarafından kabul edilmeyen şeyleri fark eder ve onaylanmamaktan kaçınır. Örneğin, bakıcıları tarafından onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve bundan haz duyar. Kişiliğin Dinamiği Klasik psikianalize göre, bu üç ruhsal yapı çok karmaşık ilişkilerle ve sistematikle insan gelişimini belirler ve kişiliğini oluşturur. Bu üç yapı sürekli olarak, birbirinden kaynaklanan ve birbiriyle etkileşen dinamik bir yapıdır(kişiliğin dinamiği). Bu dinamik yapı, Freud'un görüşlerini takip edenlerin ve geliştirenlerin kendilerini psikodinamik kuramcılar olarak tanımlamalarını da yol açmıştır. Breuer ile birlikte Freud, histeri vakaları üzerinde yoğunlukla çalışmış ve kuramını geliştirmiştir. Hastalarından edindiği bilgiler doğrultusunda, Freud farkında olunmayan bilinçdışı gelişen ve etkileşen güçlerin olduğu varsayımını kabul etmiştir. Bu durumda, İd ve Süperego'nun çalışmaları bilinç düzeyindedir ve kişi bu etkileşimin farkında değildir. Ego, birincil düzeyde bilinçlidir ve bilinçdışı gerçekleşen savunma mekanizmaları ile kişiyi yoğun kaygı ve çatışmadan korur. Eleştiriler Freud ve psikanalize yönelik eleştiriler, genellikle Freud Savaşları olarak anılan, kapsamlı ve çekişmeli olmuştur. Önemli eleştirmenler arasında psikanalizin bilimsel temelini sorgulayan dilbilimci Noam Chomsky ve psikanalizi sözde bilimsel teorilerden etkilenmiş olarak gören evrimsel biyolog Stephen Jay Gould bulunmaktadır. Hans Eysenck ve John F. Kihlstrom gibi psikologlar da psikanalizi sözde bilim olarak eleştirmişlerdir.Temel tartışma noktalarından biri psikanalizin bir bilim olarak kabul edilip edilemeyeceğidir. Psikanalizin teorik temelleri bilimsel pozitivizmden ziyade yorumlayıcı fenomenolojiyle uyumludur ve bu da onu pozitivist yaklaşımlarla büyük ölçüde uyumsuz hale getirir. İlk eleştirmenler, nicel ve deneysel araştırma eksikliğinin, bunun yerine klinik vaka çalışmalarına dayanmasının bilimsel güvenilirliğini engellediğini savunmuştur. Filozof Karl Popper, psikanalizin bir sözde bilim olduğunu, çünkü iddialarının yanlışlanabilir olmadığını ve dolayısıyla bilimsel geçerlilikten yoksun olduğunu iddia etmiştir. Imre Lakatos, psikanalistlerin temel varsayımlarını terk edecekleri deneysel koşulları belirlemeyi reddettiklerini vurgulamıştır. Mario Bunge gibi çeşitli akademisyenler, birçok psikanalitik teorinin ya test edilemez olduğunu ya da kanıtlarla desteklenmediğini savunmuştur. Martin Seligman'ın başını çektiği bilişsel bilimciler, Freudyen görüşlerin gözden düşmesinde rol oynayarak psikolojide bilişsel devrime yol açmışlardır. Henri Ellenberger gibi eleştirmenler psikanalizi metodolojik ve yapısal gerekçelerle sorgulamış ve onu felsefi bir mezheple karşılaştırmıştır. Hatta bazıları Freud'u vaka uydurmakla suçlarken, diğerleri Freud efsanesinin psikanalizi popülerleştirmek için abartıldığını savunmuştur. Ünlü fizikçi Richard Feynman psikanalistleri "cadı doktorlara" benzetmiş, psikiyatrist E. Fuller Torrey ise psikanalitik teorilerin geleneksel yerli şifacılardan daha fazla bilimsel temeli olmadığını öne sürmüştür. Psikolog Alice Miller, Freud'un dürtü teorisini ve Oedipus kompleksini reddetti. Bir başka psikolog Joel Kupfersmid ise Oedipus kompleksinin varlığını destekleyen çok az kanıt bulmuştur. Çağdaş Fransız filozoflar Michel Foucault ve Gilles Deleuze psikanalizin bir güç merkezi haline geldiğini iddia etmiş ve tekniklerini dini günah çıkarmaya benzetmişlerdir. Jacques Lacan, Amerikan ve İngiliz psikanalitik geleneklerini hayali nedenleri vurguladıkları için eleştirmiştir. Luce Irigaray psikanalizi kadınları dışladığı için eleştirmiş, Félix Guattari ise psikanalizin iktidar yapısını ve kapitalizmle uyumunu eleştirmiştir. Kapsamlı eleştirilere rağmen, Freudyen teorinin bazı yönleri geçerliliğini korumaktadır. Bilinçdışı fikri ve aktarım olgusu bilişsel psikoloji ve sosyal psikoloji gibi alanlarda incelenmiştir. Bununla birlikte, bilinçdışı fikri hala tartışmalıdır; bazıları bunun psikanalitik teori ile uyumlu olduğunu savunurken, diğerleri bunu alakasız bulmaktadır. Shlomo Kalo psikanalizi hatalı varsayımları ve maneviyat ve din üzerindeki etkisi nedeniyle eleştirmiştir. Jacques Derrida, Freud'un çalışmalarındaki gerilim ve çelişkileri ortaya çıkararak ve Batı metafiziği ve teolojisinin psikanaliz üzerindeki etkisini vurgulayarak psikanalitik teoriyi yapısöküm teorisine dahil etmiştir. Etkileri Sigmund Freud'un icat ettiği psikanalizden etkilenmiş olan psikanalist ve teorisyenler, filozof ve yazınsal eleştirmenler: Alfred Adler, Karl Abraham, Franz Alexander, Lou Andreas-Salomé, Jacob Arlow, Michael Balint, Therese Benedek, John Benjamin, Bruno Bettelheim, Edward Bibring Wilfred Bion, John Bowlby, Charles Brenner, Abraham A. Brill, Ruth Mack Brunswick, Helene Deutsch, Françoise Dolto, Kurt R. Eissler, Erik Erikson, Ronald Fairbairn, Pierre Fédida, Otto Fenichel, Sándor Ferenczi, Anna Freud, Erich Fromm, Frieda Fromm-Reichmann, Merton Gill, Andre Green, Ralph R. Greenson Heinz Hartmann, Edith Jacobson, Ernest Jones, Carl Jung, Otto Kernberg, Paulina Kernberg, Melanie Klein, Heinz Kohut, G. Stanley Hall, Paula Heimann, Karen Horney, Luce Irigaray, Susan S. Isaacs, Julia Kristeva, Jacques Lacan, Jean Laplanche, Bertram D. Lewin, Hans Loewald, Rudolf Loewenstein, Margaret Mahler, Adolf Meyer, Donald Meltzer, Karl Menninger, Stephen A. Mitchell, Sandor Rado, Otto Rank, Theodor Reik, Joan Riviere, Herbert Rosenfeld, David Rapaport, Harold F Searles, Hanna Segal, Roy Schafer, Melitta Schmideberg, Sabina Spielrein, Rene Spitz, Daniel N. Stern, Robert J Stoller, Harry Stack Sullivan, Neville Symington, Victor Tausk, Frances Tustin, Vamık Volkan, Donald Winnicott, ve Slavoj Zizek. Kaynakça Notlar Psikanaliz Eleştirileri Borch-Jacobsen, M (1996). Remembering Anna O: A century of mystification. London, Routledge. ISBN 0-415-91777-8 Cioffi, F. (1998). Freud and the Question of Pseudoscience. Open Court Publishing Company. ISBN 0-8126-9385-X Erwin, Edward, A Final Accounting: Philosophical and Empirical Issues in Freudian Psychology ISBN 0-262-05050-1 Fisher S., Greenberg RP. (1977), The Scientific Credibility of Freud’s Theories and Therapy. New York: Basic Books, 1977. Fisher S, Greenberg RP. (1996), Freud Scientifically Reappraised: Testing the Theories and Therapy. New York: John Wiley, 1996. Gellner, Ernest, The Psychoanalytic Movement: The Cunning of Unreason. A critical view of Freudian theory. ISBN 0-8101-1370-8 Grünbaum, Adolf (1979), Is Freudian Psychoanalytic Theory Pseudo-Scientific by Karl Popper's Criterion of Demarcation?, "American Philosophical Quarterly", 16, Ap 79, s.131-141. Grünbaum, Adolf (1985) The Foundations of Psychoanalysis: A Philosophical Critique ISBN 0-520-05017-7 Janov, Arthur, "Grand Delusions." Chapter 8: Freud's theory as therapy: The talking cure that doesn't heal. Loftus, EF & Ketcham, K. (1994) The Myth of Repressed Memory. NY: St. Martin's Press. Macmillan, Malcolm, and Frederick Crews, Freud Evaluated: The Completed Arc ISBN 0-262-63171-7 Morley S, Eccleston C, Williams A. (1999) Systematic review and meta-analysis of randomized controlled trials of cognitive behaviour therapy and behaviour therapy for chronic pain in adults, excluding headache. Pain. 1999 Mar;80(1-2):1-13. Webster R. (1995). "Why Freud was wrong ?", Basic Books, Harper Collins, NY NY. ISBN 0-465-09128-8 Skeptic sözlüğün psikanaliz için verdiği sonuçlar Skeptic sözlüğün bastırılmış hafıza (repressed memory) için verdiği sonuçlar Dış bağlantılar PSY-LOG: The Psychoanalytic Web Directory Freud Terimleri Sözlüğü Freud'un psikolojik çalışmalarının özeti Amerikan Psikanaliz Derneği Avusturya Psikanaliz Topluluğu Kanada Psikanaliz Topluluğu İçgörü Psikoterapi Merkezi Freud ve psikanalize adanmış türkçe site Psikodestek Psikoterapi Merkezi Uluslararası Psikanaliz Derneği Uluslararası Psikanalitik Çalışmalar Örgütü Journal of the American Psychoanalytic Association online Lacan Dot Com Londra Psikoterapi Merkezi Manhattan Psikanaliz Enstitüsü New York Freud Topluluğu New York Psikanaliz Topluluğu & Enstitüsü San Fransisco Psikanaliz Topluluğu & Enstitüsü Seattle Psikanaliz Topluluğu & Enstitüsü Sigmund Freud - Yaşamı ve Çalışmaları Psikanaliz üzerine birçok makale içeren bir site Ruh Sağlığı ile ilgili portal
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri