Daha 1 saat evvel, aslında Recep İvedik'in, özellikle dikkat şahan çıkabilir skeçlerindeki haliyle, beni temsil ettiğini düşünüyordum. Şirketlerde, esnaf yanında, fabrikalarda, atölyelerde ve plazalarda çalışmış ve çalışabilme potansiyeli olan, yaşamı tüm yönleri ve mekanlarıyla kucaklayabilecek denli geniş bir pratik alana sahip, toplumsal açıdan kambur olan, genele oranla kültürlü, aykırı, kaba, çirkin olamasa da kendisini çirkin hisseden ya da bunlara pek önem vermeyen ama perdelerini kaldırdığında gerçekten de kedi gibi bir insan olan, bir çocukla ya da bir hayvanla yalansız bir şekilde ağalayabilecek denli incelikli, Baudelaire'i, Max Stirner'i, Müslüm Gürses'i, Ali Tekintüre'yi, Lapsekili Tayfur'u, Nietzsche'yi, Kibariye'yi, ne bileyim işte entelektüel derinlikle arabesk duyguları aynı potada eriterek, kendi varoluşuyla bütünleyerek anlamlı bir persona ortaya koyan tiplerden biri olarak düşündüm kendimi.
Tıpkı bizim gibilerin şu anda olduğu gibi son derece komik, karanlık derecede hüzünlü ve depresif, yalnız kalacak kadar yetenekli, her şeyi iyi yapabilme potansiyeline sahip, IQ vs EQ'su gerçekten de fena sayılmayan, varoluşu çirkin insanların oluşturduğu bir ara-formdur ilk üç filmiyle Recep İvedik. Bir yazar gibi söylersek: "Varoluşu, suçlu bir varoluş" olan insanlar. Arkadaşların doğum gününe çağrılmayan onlardır ama yan yana olduklarında çok sevilirler. Babaları onları yolda görünce selam vermeden ilerler, muhatap olmaz, ama babalarına saygıda kusur etmeyen de yine onlardır. Akrabaları hep, büyük bir kusurları varmış da düzeltsin diye her gördüklerinde nasihat ederler, oysa kusurları bizatihi hayatlarının kendisidir. Derin depresyonları mümkün potansiyellerinin bedenleri, ruhları ve aileleri nedeniyle yok olup gitmesi nedeniyledir. 3. filmde Zeynep'le bankta dertleştiği sahne çok anlamlıdır. Antinatalizm, varoluşçuluk, nihilizm gibi düşüncelerin etkisiyle Recep İvedik, kendi yaşamının anlamsızlığını idrak etmiştir ve haykırır: "Bu ayı bedenimde sıkışmış bir kelebek gibiyim, minvalinde bir cümle sarf eder." Hayata yönelik estetik bakışı o denli derinliklidir ki kendi varlığını hiçbir şeyle uyumlu kılacak şekilde düzeltemeyeceğinin bilincindedir ve asla topluma adapte olamaz. Salt bedenle ilgili değil, ruhu da Recep İvedik gibi olanlar gayet iyi anlayacaktır yazdıklarımı. Lisede bile yaşıtları tarafından dış görünüşleri nedeniyle "abi" olarak çağrılan adamların hüznünü bu dünyada bir yere koyamayız. Biz birbirimizi o kadar iyi anlarız ki birbirimizle bile yan yana olmaya tahammül edemeyiz. Yalnızlıktan başka bir çaremiz yoktur. Bu çirkin varoluşa aynada bile görmeye dayanamayız, tükürürüz oraya, "Sen yalnızca kendi çöplüğünde güzelsin," deriz, "Baudelaire'in leş şiiri gibi, tek ve terk edilmiş."
Saçını sarıya boyayan Recep asla güzel olamaz: çünkü bizim şiirimiz karadır abiler.
Ezcümle, T: seri, ilk üç film gibi devam edebilseydi gerçekten çok başka bir konumda olabilecek filmin karakteri.
Tıpkı bizim gibilerin şu anda olduğu gibi son derece komik, karanlık derecede hüzünlü ve depresif, yalnız kalacak kadar yetenekli, her şeyi iyi yapabilme potansiyeline sahip, IQ vs EQ'su gerçekten de fena sayılmayan, varoluşu çirkin insanların oluşturduğu bir ara-formdur ilk üç filmiyle Recep İvedik. Bir yazar gibi söylersek: "Varoluşu, suçlu bir varoluş" olan insanlar. Arkadaşların doğum gününe çağrılmayan onlardır ama yan yana olduklarında çok sevilirler. Babaları onları yolda görünce selam vermeden ilerler, muhatap olmaz, ama babalarına saygıda kusur etmeyen de yine onlardır. Akrabaları hep, büyük bir kusurları varmış da düzeltsin diye her gördüklerinde nasihat ederler, oysa kusurları bizatihi hayatlarının kendisidir. Derin depresyonları mümkün potansiyellerinin bedenleri, ruhları ve aileleri nedeniyle yok olup gitmesi nedeniyledir. 3. filmde Zeynep'le bankta dertleştiği sahne çok anlamlıdır. Antinatalizm, varoluşçuluk, nihilizm gibi düşüncelerin etkisiyle Recep İvedik, kendi yaşamının anlamsızlığını idrak etmiştir ve haykırır: "Bu ayı bedenimde sıkışmış bir kelebek gibiyim, minvalinde bir cümle sarf eder." Hayata yönelik estetik bakışı o denli derinliklidir ki kendi varlığını hiçbir şeyle uyumlu kılacak şekilde düzeltemeyeceğinin bilincindedir ve asla topluma adapte olamaz. Salt bedenle ilgili değil, ruhu da Recep İvedik gibi olanlar gayet iyi anlayacaktır yazdıklarımı. Lisede bile yaşıtları tarafından dış görünüşleri nedeniyle "abi" olarak çağrılan adamların hüznünü bu dünyada bir yere koyamayız. Biz birbirimizi o kadar iyi anlarız ki birbirimizle bile yan yana olmaya tahammül edemeyiz. Yalnızlıktan başka bir çaremiz yoktur. Bu çirkin varoluşa aynada bile görmeye dayanamayız, tükürürüz oraya, "Sen yalnızca kendi çöplüğünde güzelsin," deriz, "Baudelaire'in leş şiiri gibi, tek ve terk edilmiş."
Saçını sarıya boyayan Recep asla güzel olamaz: çünkü bizim şiirimiz karadır abiler.
Ezcümle, T: seri, ilk üç film gibi devam edebilseydi gerçekten çok başka bir konumda olabilecek filmin karakteri.