Bir kadının aradığı o bir tek erkek, her zaman için hayali bir varlıktır. Hiç olmamistir.... Her erkekte, aradığın erkeğin yalnizca bir parçasını bulursun. Gerçek bir kadin için, gerçek bir erkek, Allah gibidir, her yerdedir ve hiçbir yerdedir. Ask da budur zaten! Başka bir şey degil.
Ofislerinde can sıkıntısından ne yapacağını şaşıran kadınların birbirlerine gönderdikleri e-postalarda dönüp dolaşan bir paragraftan alıntı bu. Yazarı Murathan Mungan. Şahsi kanaatim kadınlarla erkeklerin kafasındaki “aşk” kavramının çok da farklı olmayacağı yönünde olduğundan, aynı paragrafta kadın yerine erkek, erkek yerine kadın konulabileceğini varsayıyorum. Şimdi eşcinselleri filan karıştırıp tüm kombinasyonları buraya yazmaya ise fena halde üşeniyorum. Birini yatağa atmak isteyip, o birinin “vermemesi” üzerine onu “vermeye” ikna edene kadar gösterilen çabaları “aşk”, vermemesi durumunda hissedilenleri “aşk acısı” olarak tanımlayanları ise bu metnin kapsamının dışında tutuyorum. Bunca laf kalabalığının ardından ise sadede geliyorum. Evet Murathancım, sana katılıyorum, bence de o tek erkek hayali bir varlıktır. Hormonların çalışmaya başlamasıyla, hatta belki biraz öncesinde, kafamızda şekillenmeye başlar, bizimle beraber büyür, kendisinin bir parçasını bulduğumuz için münasebete girdiğimiz adamların eşsiz katkılarıyla halden hale girer. Ama temelde tek bir varlıktır. Doksanlarda parlayan hanım popçularımızdan Sibelalaş'ın adam parçasında ve aynı parçanın klibinde çok güzel ifade edildiği üzere bu adamcağızın bir de resmi vardır, düşümüze girer, bazen suretini görürüz, bazen hatırlarız, bazen hatırlamayız. Belki bir dergi karıştırırken, bir arkadaşımızın evinde fotoğraflarını “o kim”, “peki ya şu kim” diye diye kurcalarken, teknolojinin hayatımıza girmesiyle “haydi gençler en fotoşoplu resimlerimizi yayınlayalım, arkadaş listeleri uzatalım” sitelerinde –sadece can sıkıntısından- fink atarken bir de ne görürürüz! Evet, doğru: hayalimizdeki resim kanlı canlı bir varlığa aittir. O hayal adam bir yerlerde yaşamakta, yiyip içmekte, sıçmakta (bunu pek hesaba katmayız), sevişmektedir (bunu hesaba kattığımızda biraz tuhaf olmak normal bişeydir, paniklemeyiz). Aslında akıllı mantıklıyızdır, bu resmin sahibinin sadece şekli bir benzerlik gösterdiğini, bizim hayal varlığımız kadar zeki, komik, düşünceli, dozunda duygusal, kültürlü vesaire olmayabileceğinin farkındayızdır. Ama olsun, öyle bakan, öyle gülümseyen bir varlık başka nasıl biri olabilir ki (evet çelişiyoruz, aşığız efendim, gelgitler yaşıyoruz) Bir resme (bu durumda fotoğrafa) aşık olmak, o hayali varlığın gerçek bir kimse olma olasılığını bilmek, bu yüzden çok çok mutlu olmak ve bu mutluluğu sarsmaktan ölesiye korkmaktır işte.
Ofislerinde can sıkıntısından ne yapacağını şaşıran kadınların birbirlerine gönderdikleri e-postalarda dönüp dolaşan bir paragraftan alıntı bu. Yazarı Murathan Mungan. Şahsi kanaatim kadınlarla erkeklerin kafasındaki “aşk” kavramının çok da farklı olmayacağı yönünde olduğundan, aynı paragrafta kadın yerine erkek, erkek yerine kadın konulabileceğini varsayıyorum. Şimdi eşcinselleri filan karıştırıp tüm kombinasyonları buraya yazmaya ise fena halde üşeniyorum. Birini yatağa atmak isteyip, o birinin “vermemesi” üzerine onu “vermeye” ikna edene kadar gösterilen çabaları “aşk”, vermemesi durumunda hissedilenleri “aşk acısı” olarak tanımlayanları ise bu metnin kapsamının dışında tutuyorum. Bunca laf kalabalığının ardından ise sadede geliyorum. Evet Murathancım, sana katılıyorum, bence de o tek erkek hayali bir varlıktır. Hormonların çalışmaya başlamasıyla, hatta belki biraz öncesinde, kafamızda şekillenmeye başlar, bizimle beraber büyür, kendisinin bir parçasını bulduğumuz için münasebete girdiğimiz adamların eşsiz katkılarıyla halden hale girer. Ama temelde tek bir varlıktır. Doksanlarda parlayan hanım popçularımızdan Sibelalaş'ın adam parçasında ve aynı parçanın klibinde çok güzel ifade edildiği üzere bu adamcağızın bir de resmi vardır, düşümüze girer, bazen suretini görürüz, bazen hatırlarız, bazen hatırlamayız. Belki bir dergi karıştırırken, bir arkadaşımızın evinde fotoğraflarını “o kim”, “peki ya şu kim” diye diye kurcalarken, teknolojinin hayatımıza girmesiyle “haydi gençler en fotoşoplu resimlerimizi yayınlayalım, arkadaş listeleri uzatalım” sitelerinde –sadece can sıkıntısından- fink atarken bir de ne görürürüz! Evet, doğru: hayalimizdeki resim kanlı canlı bir varlığa aittir. O hayal adam bir yerlerde yaşamakta, yiyip içmekte, sıçmakta (bunu pek hesaba katmayız), sevişmektedir (bunu hesaba kattığımızda biraz tuhaf olmak normal bişeydir, paniklemeyiz). Aslında akıllı mantıklıyızdır, bu resmin sahibinin sadece şekli bir benzerlik gösterdiğini, bizim hayal varlığımız kadar zeki, komik, düşünceli, dozunda duygusal, kültürlü vesaire olmayabileceğinin farkındayızdır. Ama olsun, öyle bakan, öyle gülümseyen bir varlık başka nasıl biri olabilir ki (evet çelişiyoruz, aşığız efendim, gelgitler yaşıyoruz) Bir resme (bu durumda fotoğrafa) aşık olmak, o hayali varlığın gerçek bir kimse olma olasılığını bilmek, bu yüzden çok çok mutlu olmak ve bu mutluluğu sarsmaktan ölesiye korkmaktır işte.