"Shadow of Rome" benim için unutulmaz bir oyun. 2005 yılında piyasaya sürüldüğünde benim için eşsiz bir deneyimdi. O zamanlarda oyunlarda nadir bulunan bir fizik motoruna sahipti ve o zamanki teknoloji standartlarına göre hareket ve dövüş mekanikleri mükemmel düzeydeydi. Oyunun her detayı incelikle düşünülmüştü. Analog kolu kullanarak saldırılardan milimetrik kaçışlar için hafif bir hamle yapmak mümkündü; bu detaylar oyunu gerçekten benzersiz kılıyordu. Oyundaki dövüş mekanikleri, oyunun tasarım ekibinin büyük bir özenle çalıştığının işaretiydi.
Capcom'un çizgi roman tarzı grafikleri, güçlü bir atmosfer yaratıyordu ve aşırı derecede kanlı sahneler bile oyunun içine çeken bir hal alıyordu. Oyunun hikayesinin bir bölümünde stealth kısmını oynamak zorunlu olduğunda, ben hemen oyunu bitirip tüm arenalara erişim sağlamıştım. Gizemli ve gizlice ilerleme temalı bölümleri sevmem ama Shadow of Rome'un beni bu tarz oyunlara bile çekebildiğini gördüm.
Zorluk seviyeleri ise oyunun beni sürekli meydan okumasını sağlıyordu. Arenaya girdiğimde cellat önüme silah seçeneklerini sunar, ama ben sürekli olarak "Gerçek bir adamın silaha ihtiyacı yok" diyerek çıplak ellerle dövüşmeyi tercih ederdim. Oyunda keşfedilmeyi bekleyen birçok kombinasyon ve yetenek vardı; komboların nasıl yapıldığı hakkında hiçbir bilgi verilmiyor, oyuncunun kendi keşfetmesi gerekiyordu. Bu da oyunun sizi düşünmeye teşvik ettiğinin bir göstergesiydi.
Oyunun gizli trophileri ise beni sürekli oynamaya teşvik ediyordu. Bir gün, rekorlar kırmak için verdiğim uğraş sonucunda yeni bir trophi keşfettiğimde, oyunun beni ne kadar heyecanlandırdığını bir kez daha fark ettim. Shadow of Rome'un her detayını yıllar geçmesine rağmen unutamıyorum ve hala büyük bir keyifle oynayabileceğimi biliyorum. Bu oyunu sevgim hiç bitmeyecek çünkü gerçekten eşsiz bir deneyim sunuyor. Kesinlikle, benim için dünyanın en iyi oyunlarından biri.
Capcom'un çizgi roman tarzı grafikleri, güçlü bir atmosfer yaratıyordu ve aşırı derecede kanlı sahneler bile oyunun içine çeken bir hal alıyordu. Oyunun hikayesinin bir bölümünde stealth kısmını oynamak zorunlu olduğunda, ben hemen oyunu bitirip tüm arenalara erişim sağlamıştım. Gizemli ve gizlice ilerleme temalı bölümleri sevmem ama Shadow of Rome'un beni bu tarz oyunlara bile çekebildiğini gördüm.
Zorluk seviyeleri ise oyunun beni sürekli meydan okumasını sağlıyordu. Arenaya girdiğimde cellat önüme silah seçeneklerini sunar, ama ben sürekli olarak "Gerçek bir adamın silaha ihtiyacı yok" diyerek çıplak ellerle dövüşmeyi tercih ederdim. Oyunda keşfedilmeyi bekleyen birçok kombinasyon ve yetenek vardı; komboların nasıl yapıldığı hakkında hiçbir bilgi verilmiyor, oyuncunun kendi keşfetmesi gerekiyordu. Bu da oyunun sizi düşünmeye teşvik ettiğinin bir göstergesiydi.
Oyunun gizli trophileri ise beni sürekli oynamaya teşvik ediyordu. Bir gün, rekorlar kırmak için verdiğim uğraş sonucunda yeni bir trophi keşfettiğimde, oyunun beni ne kadar heyecanlandırdığını bir kez daha fark ettim. Shadow of Rome'un her detayını yıllar geçmesine rağmen unutamıyorum ve hala büyük bir keyifle oynayabileceğimi biliyorum. Bu oyunu sevgim hiç bitmeyecek çünkü gerçekten eşsiz bir deneyim sunuyor. Kesinlikle, benim için dünyanın en iyi oyunlarından biri.