Önemli bir adam değil. Ama bir tersten okuma yapabilirsek belki bizi önemli sonuçlara ulaştırabilir. Eminim hepiniz gördünüz, ama şimdi bu adamın bugün bu şekilde gündeme gelmesini sağlayan fotoğrafa tekrar bakmanızı rica edeceğim: bir defa yeterli değil, bir kez daha şöyle uzun uzun inceleyin: Şafak Sezer eyleme katıldığında Barbaros Bulvarı değildim; oradaki halinin, duruşunun bizzat tanığı değilim. Ama kendisini o gece görenlerden, öyle dostlar "sanatçı duyarlılığı" görsün diye gelmiş gibi durmadığını; gayet heyecanlı, gayet öfkeli olduğunu duydum. Hatta sohbet direniş boyunca bizleri şaşırtan olaylara geldiğinde anılan anekdotlardan biriydi Şafak Sezer'in eylemdeki tavrı. Dolayısıyla Şafak Sezer'in Gezi Parkı eylemine katılımındaki samimiyetten şüphe duymuyorum. Kaldı ki, bu sonuca varmam için eylemdeki halini görmem veya görenlerden dinlemem de gerekmiyor. Şu soruyu sormak yeterli: Bu adam Gezi Parkı eylemlerine katılmaktan nasıl bir çıkar umabilir? Bugün Başbakanın önünde diz çöken bir insan nasıl bir hesap ile dün "diktatör Başbakan" diye bağırmış olabilir? Denilebilir ki; Haziran direnişinin yarattığı rüzgarı gördü, kendince biraz sempati toplamak istedi. Peki böyle hesapçı bir adam bugün bu duruma düştüğünde o sempatinin yerle bir olacağını, dün onu eylemde görüp "helal olsun" çekenlerin bugün suratına tükürmek isteyeceklerini hesap edemez mi? Kim ne derse desin. Ben bu adamın "diktatör Başbakan" sloganına yürekten inandığını düşünüyorum. Bugün o diktatörden titrercesine korktuğunu görmem de düşüncemi değiştirmiyor. Ama yanlış anlaşılmasın, Şafak Sezer'i aklamaya çalışmıyorum. Bilakis, acınası bir adam olduğunu düşünenlerdenim. Peki, bu acınası adam bizi hangi okumayla, hangi sonuca ulaştırabilir? Bence Şafak Sezer'e bakarak mücadelenin, eylemin, kavganın ne kadar dönüştürücü, ne kadar arındırıcı bir şey olduğunu anlamak mümkün. Adamın bugün dönüştüğü titrek'ten bahsetmiyorum tabii ki, bugün belki Şafak Sezer'in özünü görmüş olduk. Ama o defalarca baktığınız fotoğraftaki titrek'i atılgan yapan, belki "ulan bugün değilse ne zaman? bugün de onurlu olmazsam yarın çocuklarımın yüzüne nasıl bakarım?" diye sorduran bir mücadeleye sahne oldu bu ülke. Bu mücadeleden önce de sokakta olanlar, "diktatör Başbakan" diye bağıranlar vardı elbet. Ama işte yıllar boyu onları televizyon karşısında izlemiş olanları birer atılgan'a dönüştüren, "ben de orada olmalıyım" dedirtebilen Haziran direnişi oldu. Şafak Sezer Haziran direnişinin kapsayıcılıkta, dönüştürücülükte varabildiği sınırları gösteren bir timsal. Belki "bugün değilse ne zaman?" deyip sokağa çıktı, ama o bir günlük onura sahip çıkamadı. Olsun. Dedik ya, Şafak Sezer önemli değil. Eğer "bu maya tuttu" ise -ki benim tuttuğundan şüphem yok- bu kapsayıcılık ve dönüştürücülük, örgütlülükle perçinlenecek. Ve bu kavganın rüzgarı ılık ılık yayıldıkça nice titrek'ler aramıza birer atılgan olarak katılacak.