İnsanların güvenini tamamen kaybettiği akademi, akademisyenler ve saygın akademik kurumlar konusunda artık ciddi şüphelerim var. Yıllar içinde gözlemlediğim durum, beni bu düşünceye yönlendiren oldukça mantıklı bir temele dayanıyor. Artık birçok akademisyenden kendimi üstün görüyorum çünkü günümüzde akademi adı verilen kurumun nepotizmle iç içe geçmiş kolektif bir yapıya büründüğünü gözlemliyorum. Bu durum aslında hiç de şaşırtıcı gelmiyor bana. Cumhuriyetin kuruluş yıllarını hatırlayın; zeki ve yetenekli insanlar devlet bürokrasisinde yer alıyordu. Ekonomi ilerledikçe ve şartlar değiştikçe, herkes rekabetçi serbest piyasa ortamında yer almayı tercih etti. Peki akademi nereye gitti? Akademi, serbest piyasaya adım atmak istemeyenlerin elinde kaldı. Bu kişiler ya insanların sırtından geçinmeyi tercih eden parazitler ya da topluma katkıda bulunma kabiliyetinden uzak, sadece maaşlarını alan insanlar ya da sol ideolojilere yakın idealist kamucu/kolektivist bireylerdir. Ben, bireyci bir bakış açısına sahip biri olarak, kolektif düşüncenin bizi idioikrasiye götüreceğine inanıyorum ve dolayısıyla böyle parazitlere ve günümüz kültürel marksistlerine güvenmiyorum. Eğer gerçekten yetenekli olsalardı, akademide olmayı tercih etmezlerdi düşüncesindeyim. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde sol-liberal ve kültürel marksist anlayışlarla zaman geçirmemiz tesadüfi bir durum değil, doğal bir sonuçtur. 21. yüzyılın ilk çeyreğinin dünyaya getirdiği sorunlar arasında ekonomik problemler, artan yoksulluk, mülteci sorunları ve yeni bir Soğuk Savaş ortamının yükselişi bulunmaktadır. Sonuç olarak, Avrupa'da sağ partilerin güçlenmesi ve ABD'de muhtemelen Trump'ın yeniden seçilme ihtimali var. İnsanlar, artık sol liberallerin açtığı yaraları kapatmak için siyasi tercihlerini değiştirmeye başladı. Böylelikle, 25 yıldır hakim olan kültürel akımlar geri planda kalıyor. Bireysel girişimciler ve araştırmacıların, herhangi bir akademik kurumdan daha saygın olduğunu düşünüyorum. Günümüzde, bir makale okuyup Twitter'da öğrendiklerini paylaşan bireyler, dünya genelindeki akademik kurumların %95'inden daha fazla katkı sağlıyorlar. Elbette bu düşüncelerim beşeri bilimler alanını kapsamamaktadır. Ancak benzer bir durum orada da söz konusudur. Özel sektörün teknoloji ve bilim alanındaki atılımları, saygın akademik kurumlardan çok daha etkili bir şekilde ilerleme sağlıyor. Zaten genellikle bilimi ilerleten kişiler, özel sektör tarafından finanse edilen bilim insanlarıdır. Bu nedenle, kolektif olarak finanse edilen bilim aslında gerçek bilim değildir.