Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Sosyal hareket teorisi

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
Sosyal hareket teorisi, sosyal bilimler içinde, genellikle sosyal mobilizasyonun neden meydana geldiğini, ortaya çıkardığı biçimleri açıklamaya çalışan disiplinler arası bir düşünceler bütünüdür. Sosyal hareketlerin oluşumu ve işleyişinin potansiyel sosyal, kültürel ve politik sonuçları üzerine incelemeler içerir. Klasik yaklaşımlar Klasik yaklaşımlar 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başında ortaya çıktı. Bu yaklaşımların ortak noktası, aynı nedensel mekanizmaya dayanmalarıdır. Buna göre toplumsal hareketlerin kaynakları, yapısal gerilimlerdir. Bu gerilimler, bireyleri işsizlik, hızlı sanayileşme veya kentleşme gibi nedenlerle belirli psikolojik baskılar altına sokan, toplumdaki yapısal zayıflıklardır. Psikolojik rahatsızlık belirli bir eşiğe ulaştığında, bu gerilim kişileri, protesto gibi geleneksel olmayan siyasi katılım araçlarına yönlendirir. Diğer bir deyişle bireyler, sistemle kurdukları bağlar kişisel ve duygusal olarak kopma eğilimine girdiğinde bu tarz eylemlere katılma eğilimi gösterir. Ek olarak, bu yaklaşımların ortak noktası, çekişmeli siyasete katılımı alışılmadık ve mantıksız olarak görmeleridir, çünkü protestolar, durumlarını iyileştirmeye yönelik rasyonel bir girişimden ziyade şikayetlere verilen duygusal ve hüsrana uğramış bir tepkinin sonucudur. Kişilerin bu eylemlere katılması rasyonel değil, geçici ve anlık duygusal tepkilerin sonucudur. Bu psikoloji temelli teoriler, hareketleri sıradışı görmeyen günümüz sosyologları ve siyaset bilimciler tarafından büyük ölçüde reddedilmiştir, ancak birçoğu hala duyguların önemini (merkezi olmasa da) savunmaktadır. Gustav LeBon, Herbert Blumer, William Kornhauser ve Neil Smelser'in çalışmaları bu yaklaşımın temellerini atmıştır. Bireysellikten uzaklaşma modeli 1900'lerin başlarında ve ortalarında sosyologlar, hareketlerin, kendi kontrolleri dışındaki durumlara karşı duygusal olarak tepki vermeye çalışan bireylerin rastgele oluşumları olduğunu düşünüyorlardı. Bu araştırma alanındaki en önemli isim, Gustave LeBon'du . Kitleler Psikolojisi adlı kitabında, kalabalıkların kolektif davranışlarını inceledi. Vardığı sonuca göre, bir kişi kalabalığın içinde kaybolduğunda, davranışı ilkel ve irrasyonel hale gelir ve bu nedenle kendiliğinden şiddet uygulayabilir. Bu dönüşüm belirli koşullar altında gerçekleşir. Bireyler kendilerini kalabalığa kaptırdıklarında, anonimlik duygusu kazanırlar ve bu durum, kalabalık içindeki davranışlarından sorumlu tutulamayacaklarına inanmalarına neden olur. Bir kalabalığın parçası olarak görünmezlik duygusuyla birleşen bu koşullar altında eleştirel akıl yürütme imkansızdır ve bilinçsiz bir kişilik ortaya çıkar: yıkıcı içgüdülerin ve ilkel inançların hakim olduğu bir kişilik. Bu teori, Herbert Blumer ve Neil Smelser gibi diğer teorisyenler tarafından alınmış ve daha da geliştirilmiştir. Bu yaklaşımlar, hareketlerin sistemli işleyen bir toplumda sıradışı bir sorun olduğu varsayımıyla konuyu ele alırlar. Kitle toplumu teorisi Kitle toplumu teorisi, 1930'larda ve 1940'larda faşist ve komünist hareketlerin etkisiyle gelişti ve yabancı ülkelerdeki aşırıcılığın yükselişini açıklama girişimi olarak görülebilir. Kitle toplumu teorisinin temel iddiası, sosyal olarak izole edilmiş insanların aşırılığa karşı daha savunmasız olduğudur. Bu teorinin düşünsel dayanağı, Émile Durkheim'ın analizleridir. modern toplum ve bireyciliğin yükselişini analiz eden Fransız sosyolog Durkheim, sanayi toplumunun ortaya çıkışının iki soruna yol açtığını belirtmiştir: Anomi : Modern toplumun büyümesi ve karmaşıklığı nedeniyle davranışları düzenlemenin yetersiz kalmasıdır. Egoizm : Yerel bağlılıkların zayıflaması nedeniyle insanların aşırı bireyselleşmesi. Bu problemler, bireylerin davranışlarını kontrol etmekte zayıflamış bir sosyal ağa işaret etmektedir. Durkheim'a göre bu, intihar gibi sorunlu davranışlara yol açacaktır. Arthur Kornhauser, The Politics of Mass Society adlı kitabında bu teoriyi toplumsal hareketlere uyguladı. Bir kitle toplumunda anomi ve egoizmin küçük yerel grupların ve ağların zayıflamasına neden olduğunu belirtti. "Bundan geriye güçlü seçkinler, devasa bürokrasiler ve izole edilmiş bireyler mi kaldı" sorusu etrafında çalışma yapmıştır. Bu durumda toplumda, seçkinler ve seçkin olmayanlar arasındaki ara tamponlar aşınır ve seçkin olmayanların seçkinleri etkilemesi için normal kanallar etkisiz hale gelir. Bu, seçkin olmayanların kendilerini daha yabancılaşmış hissetmelerine ve dolayısıyla sosyal hareketler gibi aşırı davranışlara karşı daha duyarlı olmalarına neden olur. Göreli yoksunluk Bu yaklaşımda insanlar, iki ana eksende harekete yönelir: Birincisi başkalarıyla veya ikincisi beklentileriyle ilgili olarak. Bu eksenler yoksunluk veya eşitsizlik duygusuyla insanları hareketlere yönlendirir. İlk görüşte, katılımcılar daha fazla güce, ekonomik kaynağa veya statüye sahip olan diğerlerini görür ve böylece aynı şeyleri kendileri için elde etmeye çalışırlar. İkinci görüşe göre, sürekli olarak iyileşen bir durum (özellikle gelişen bir ekonomi) durup daha da kötüye gittiğinde insanların isyan etme olasılığı daha yüksektir. Bu noktada, insanlar hareketlere katılacak çünkü beklentileri gerçek maddi durumlarını aşmış olacak ("J-Eğrisi teorisi" olarak da adlandırılır). James Davies, Ted Gurr, ve Denton Morrison'ın çalışmalarına bakın. Çağdaş yaklaşımlar 1960'larda hem Avrupa'da hem de Amerika Birleşik Devletleri'nde toplumsal hareket faaliyeti yükselişe geçti. Bu artışla birlikte, toplumsal hareketler hakkındaki yaklaşımlarda değişiklikler meydana geldi. 1968 hareketleri gibi eylemleri açıklamak için eski yaklaşımlardan uzaklaşıldı. Ayrıca kamuoyuna da yansıyan bu değişime göre protestolar artık siyaseti daha iyi hale getiriyor ve sağlıklı bir demokrasi için gerekli görülüyordu. Klasik yaklaşımlar toplumsal hareketlerdeki bu artışı açıklayamamıştır. Eski yaklaşımların temel ilkesi, protestoların toplumdaki yapısal zayıflıklardan dolayı sorun yaşayan insanlar tarafından gerçekleştirilmesi olduğu için, toplumsal hareketteki büyümenin ardından refahta bir düşüşten ziyade büyümenin gelmesi açıklanamamaktaydı. Bu nedenle, yeni teorik yaklaşımlara ihtiyaç vardı. Yoksunluk artık açıklayıcı olmadığı için, araştırmacıların başka boyutlara odaklanması gerekti. Ancak geliştirilen açıklamalar Amerika Birleşik Devletleri'nde Avrupa'dakinden farklıydı. Amerikan merkezli yapısal yaklaşımlar, sosyal ve politik bağlamın özelliklerinin protestoları nasıl etkinleştirdiğini veya engellediğini inceledi. Avrupa-merkezli sosyal-inşacı yaklaşımlar, neden boyutuna odaklanarak toplumsal cinsiyet, etnik köken veya cinsellik gibi kolektif kimliğin diğer göstergelerini vurguluyordu. Ancak Marksist yaklaşımın öne çıkardığı sınıf mücadelesinin toplumsal hareketlerin merkezinde olduğu fikrini de reddediyordu. Yapısal yaklaşımlar Politik fırsat/politik süreç Bu yaklaşıma göre belirli siyasi bağlamlar, potansiyel toplumsal hareket eylemleri için elverişli (veya üretici) olabilirler. Bu ortamlar, belirli hareketleri veya genel toplumsal hareket faaliyetini olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyebilir haldedir. Bu etkiler belirgin aktivistleri öne çıkarıp eylemlere olasılık tanıyabilirler. Siyasi fırsatlar, siyasi tavizler, harekete katılım veya hareketin örgütlenmesi yoluyla gerçekleştirilebilir. Fırsatlar şunları içerebilir: Siyasi karar alma gücüne artan erişim Yönetici elitlerin ittifakındaki istikrarsızlık (veya seçkinler arasındaki çatışma) Seçkin müttefiklere erişim (daha sonra bir harekete kendi mücadelesinde yardımcı olabilecekler) Devletin muhalefeti bastırma kapasitesi ve eğilimi Kaynak mobilizasyonu Toplumsal hareketlerin her şeyden önce örgütlere ihtiyacı vardır. Kuruluşlar, iyi tanımlanmış hedeflerine ulaşmak için kaynaklara ulaşıp bunları dağıtabilir. Bu konuya odaklanan teorisyenler, toplumdaki belirli bir grubun tercihlerinin protestoya dönüşme olasılığını tahmin etmek için bu grubun önceden var olan örgütlenmesine bakarlar. Bir toplumsal hareketle ilgili nüfus zaten yüksek düzeyde örgütlü olduğunda, örgütlü protesto biçimleri yaratma olasılığı daha yüksektir çünkü daha yüksek bir örgütlenme, gerekli kaynakların seferber edilmesini kolaylaştırır. Bu teorinin bazı yorumlarında hareketlerin, mevcut kaynakları verimli kullanan (şirketler gibi) kapitalist girişimlere benzerliği vurgulanmıştır. Akademisyenler, beş tür kaynak için bir tipoloji önermişlerdir: Maddi (para ve fiziksel sermaye); Moral (dayanışma, hareketin amaçlarına destek); Sosyal-Örgütsel (örgütsel stratejiler, sosyal ağlar, toplu işe alım); İnsan (gönüllüler, personel, liderler); Kültürel (önceki aktivist deneyimi, konuların anlaşılması, kolektif eylem bilgisi) Sosyal hareket etki teorisi Bu alan, bir toplumsal hareketin toplum üzerindeki etkisini ve bu etkilere hangi faktörlerin yol açmış olabileceğini değerlendirmeye odaklanır. Bir toplumsal hareketin etkileri bireyler, kurumlar, kültürler, veya siyasi sistemler üzerinde oluşabilir. Bu etkiler arasında en çok siyasi etkiler incelenirken, diğer düzeylerdeki etkiler de en az onun kadar önemli olabilir. Etki Teorisi'nin çeşitli metodolojik sorunla eşleştirildiği için, Sosyal Hareket Teorisi'nin ana dalları arasında en az tercih edilenidir. Bununla birlikte, şiddetin etkisi, seçkinlerin ve siyasi müttefiklerin önemi, ve genel olarak halk hareketlerinin aracıları üzerine tartışmalara yol açmıştır. Sosyal-inşacı yaklaşımlar Yeni toplumsal hareketler Avrupa-eksenli bu teori, günümüz hareketlerinin kategorik olarak geçmiştekilerden farklı olduğunu iddia eder. Marksist teorinin iddia ettiği gibi sınıf çatışması içindeki işçi hareketleri yerine, günümüzdeki hareketleri (savaş karşıtı, çevreci, sivil haklar, feminist vb.) sosyal ve kültürel çatışma noktaları üzerinden ele alırlar (bkz. Alain Touraine). Harekete katılımın motivasyonları, sadece maddi değil, duygusal nedenlere sahip kişilerdir. Bunlar, bir tür post-materyal değerlere daha çok önem veren ve yeni yaratılan kimlikleri benimseyen, "yeni orta sınıftan" olanlardır. Ronald Inglehart, Jürgen Habermas, Alberto Melucci, ve Steve Buechler'in çalışmaları bu yaklaşımda belirleyici olmuştur. Bu ekol, Charles Tilly gibi önde gelen Amerikalı akademisyenler arasında bile kimliğe kalıcı bir vurgu yapılmasını sağlamıştır. 1990'ların sosyal hareket çalışmaları 1990'ların sonunda çıkan iki kapsamlı kitap, sosyal hareket araştırmalarındaki kültürel dönüşü özetledi. Bunlar Alberto Melucci'nin Challenging Codes ve James M. Jasper'ın The Art of Moral Protest kitaplarıdır. Melucci, toplumsal hareketlerin, özellikle "yeni toplumsal hareketlerin" amacını açıklamak için kolektif kimliklerin yaratılmasına odaklanırken, Jasper, hareketlerin katılımcılara ahlaki sezgilerini ve ilkelerini geliştirme ve ifade etme şansı verdiğini savundu. Jasper bu fikri daha sistematik bir şekilde geliştirirken, her ikisi de sosyal hareketlerde duyguların önemini kabul etti. Jasper, Jeff Goodwin ve Francesca Polletta ile birlikte 1999'da New York'ta bir konferans düzenledi ve bu konferans, birçok protesto ve hareket akademisyeni için duyguları entelektüel gündeme getirmeye yardımcı oldu. O zamandan beri protestoların duygusal dinamikleri hakkında yazmaya devam etti. 1999'da Goodwin ve Jasper, Jasper'ın kültürel yaklaşımını kullanarak, siyasi fırsatın bir kavram olarak fazla yapısal olduğunu, anlamları, duyguları ve failliği dışarıda bıraktığını göstermek için o zamanlar hakim olan siyasi fırsat paradigmasının bir eleştirisini yayınladılar. Charles Tilly ve bir dizi başka bilim insanı, daha sert bir şekilde yanıt verdi. Ahlaki Protesto Sanatı'nda Jasper ayrıca, stratejik etkileşimin hem kültürden hem de yapıdan bağımsız önemli bir mantığa sahip olduğunu savundu ve 2006'da bu iddiayı Getting Your Way: Strategic Dilemmas in Real Life kitabı ile devam ettirdi. Kitapta stratejik katılımı kültürel, duygusal ve aracı bir şekilde incelemek amaçlanmıştı. O zamana kadar, eylem teorisi pragmatizme ve sembolik etkileşimciliğe yaklaşmıştı. Aynı dönemde, Wisconsin sosyal teorisyeni Mustafa Emirbayer de benzer bir tarzda duygular ve sosyal hareketler hakkında yazmaya başlamıştı, ancak fikirlerini daha açık bir şekilde sosyolojik düşünce tarihinden alıyordu. Fransa'da Daniel Cefaï, Pourquoi se mobilise-t-on?, toplu eylem ve toplumsal hareketler üzerine kapsamlı bir tarih ve düşünce sentezi yaptı. Postkolonyal eleştiri Son yıllarda, beşeri bilimler ve sosyal bilimler içindeki coğrafya temelli daha geniş kültürel ve ekonomik tartışmadan kaynaklanan postkolonyal eleştirinin yükselişine tanık olundu. Farklı bir alan olsa da, postkolonyal araştırmalardaki epistemik temel argüman, Batı dünyasının/küresel Kuzey'in söylemsel egemenliğinin, küresel Güney'in resmi sömürgeleştirilmesinin sona ermesinden sonra da devam ettiğidir. Bu perspektiften bakıldığında, küresel bilgi üretimine, kendi "konumunu" kabul etmekte başarısız olan, Batı'nın egemen olduğu bir bilgi hiyerarşisini destekleyen sözde nesnellik, evrenselcilik ve bilimsel rasyonalite vurgusuyla örneklenen, hâlâ Batılı entelektüel araştırma biçimleri hakimdir. Kökleri Batı Aydınlanmasında ve rasyonel sorgulamada bulunan çoğu çağdaş bilimsel teori, bu nedenle, doğası gereği Avrupa merkezlidir. Postkolonyalizm, küresel Güney üzerine belirli Batılı gerçeklere dayanan yanıltıcı teoriler yansıttığını ileri sürerken, aynı zamanda teorileştirme için Güney verilerini sistematik olarak görmezden gelerek, çağdaş bilimsel düşünce ve metodolojinin Avrupa merkezciliğini sorunsallaştırır. Sonuç olarak, çağdaş teoriler evrensel olarak geçerli olmayı amaçlarken, Batılı kurumlardaki Batı fikirlerine ve düşüncelerine dayandıkları için doğuştan gelen bir Batı önyargısına sahiptirler, bu da onları Güney'deki olayları, yapıları ve hareketleri doğru bir şekilde sunma ve açıklama konusunda yetersiz kılar. Çünkü Güney'in özelliklerini yanlış yorumlamaktadırlar. Bu perspektiften bakıldığında, toplumsal hareket teorisinin Batılı bir önyargısı vardır. Bu teoriler, başlangıçta Kuzey'deki hareketleri açıklamak adına geliştirildikleri için, bazı yazarlar ana akım teorilerin Küresel Güney'deki sosyal hareketleri doğru bir şekilde açıklayamayacaklarını iddia etmelerine yol açmıştır. Bu nedenle, Kaynak Seferberliği veya Politik Süreç Teorisi gibi yaklaşımlar, gelişmiş ekonomilerdeki demokratik mücadeleye açık bir şekilde odaklanır ve bu nedenle Güney'in farklı tarihsel, politik ve kültürel bağlamını hesaba katmaz. Postkolonyal eleştiri de kendi başına yeni ampirik bulgular ortaya koyamadığı, toplumsal hareketlerin gelişimi ve davranışı için farklı açıklamalar sunamadığı veya ulusötesi hareketleri açıklayamadığı için eleştirildi. Ayrıca, postkolonyal toplumsal hareketler çalışmalarının, bazı isabetli eleştirilerde bulunmasına rağmen, kendi kültürel özcülük biçimini ve 'yeni bir Oryantalizm' yaratma riskiyle karşı karşıya olduğu ileri sürülmüştür. Anahtar kavramlar Çerçeveleme Aktivistlerin kendi toplumsal hareketleri adına öne sürdükleri belirli iddialar, medya, seçkinler, sempatik müttefikler ve potansiyel katılımcılar gibi taraflarda karşılık bulur ve onlarda bir çerçeve çizer. Başarılı çerçeveler, paylaşılan kültürel anlayışlardan (örneğin haklar, ahlak) yararlanır. Bu bakış açısı, sosyal yapılandırmacı bir ontolojiye sıkı sıkıya bağlıdır. Robert Benford ve David A. Snow'un çalışmaları bu konuda temel oluşturur. Son yıllarda, siyasi fırsat teorisyenleri çerçeveleme perspektifini kısmen benimsediler. Buna bir toplumsal hareketin politik teorisi de denmektedir. Rasyonel seçim Rasyonel seçim teorisine göre, bireyler kendi mantıksal analizleri çerçevesinde tercih ederler. Katılımcılar, piyasada yaptıkları tercihlere benzdr şekilde, alternatif eylem biçimlerinin maliyet ve faydalarını stratejik olarak tartan ve faydalarını en üst düzeye çıkarması en muhtemel olan eylem biçimini seçen rasyonel aktörlerdir. Bu bakış açısına göre birincil araştırma sorunu, toplu eylem sorunu veya rasyonel bireylerin, katılmasalar bile elde edilmesinden fayda sağlıyorlarsa neden toplu eyleme katılmayı seçtikleridir. Mancur Olson, Mark Lichbach, ve Dennis Chong'un çalışmalarına bakın. Politik Protesto ve Sosyal Hareketler Teorileri'nde Karl-Dieter Opp, kendi rasyonel seçim teorisi versiyonunda bir dizi kültürel kavramı birleştirir ve diğer birçok yaklaşımın, kabul etmeden rasyonel seçim varsayımlarına gizlice dayandığını gösterir. Kaynakça Kategori:Toplumsal hareketler Kategori:Sosyoloji teorileri Kategori:İncelenmemiş çeviri içeren sayfalar
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri