Liboşların uydurduğu bir yalan olan "sosyalist ülke gelişemez" iddiasını eleştirel bir şekilde ele alalım. Gerçeklere dayanarak, sosyalizmin başarısız olduğu ve yoksulluğu getirdiği yönündeki genellemelerin yanıltıcı olduğunu görelim.
Rusya ve Çin gibi ülkeler, sosyalizmle gelişmiş ve hatta ABD gibi süper güçlere kafa tutacak seviyelere ulaşmıştır. Ekonomik verilere baktığımızda bu gerçeği net bir şekilde görebiliriz. ABD kaynaklı verilerde bile görülen satın alma gücü paritesine göre ülkeler listesi, sosyalist ülkelerin yıllar içinde nasıl yükseldiğini gözler önüne sermektedir.
Örneğin, Çin ekonomisi sosyalist devrimden sonra 48 kat büyümüş ve dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmiştir. Bu büyümeyle birlikte Çin'e laiklik, cumhuriyet ve demokrasi gibi değerler getirilmiştir. Devrim öncesinde Çin'in krallık olduğu dönemde seçme-seçilme hakkı, anayasa ve kuvvetler ayrılığı gibi temel prensipler bulunmamaktaydı. Çin halkı, sosyalist devrime borçlu olduğu hakları bu süreçte kazanmıştır.
Benzer şekilde Rusya, Sovyet sosyalist devrimi sonrasında ekonomik olarak önemli bir yükseliş yaşamıştır. 1920-1980 arasında ekonomisi katlanarak büyümüş ve dünyanın en büyük 2. ekonomisi haline gelmiştir. Bu devrimle birlikte Rusya, krallıktan cumhuriyete geçmiş, laik ve bilimsel eğitim olanakları sağlamış, uzay araştırmalarını desteklemiş ve okur-yazar oranını %100'e çıkarmıştır.
Sosyalizmin yükselişini ve başarısını gözlemlediğimizde neden dağıldığı sorusu akla gelebilir. Bunun başlıca sebeplerinden biri, ABD'nin emperyalist politikalarıdır. Sovyetler, üretimi arttırarak halkın refahını yükseltmiş ancak ABD'nin güçlü ekonomisi ve emperyalist müdahaleleri sonucunda zor duruma düşmüştür.
Diğer bir etken ise yönetim aygıtının bozulma sürecidir. Sosyalizm, yeni bir ideoloji olup zaman alacak bir süreçtir ve doğal olarak bazı zorluklar yaşanabilir. Ancak bu, sosyalizmin temel ilkelerinin yıkılması anlamına gelmez. İnsanlığın eşitlik ve adalet arayışı devam etmektedir ve sosyalizme geçiş de bu sürecin önemli bir parçası olacaktır.
Sonuç olarak, sosyalizmin mülkiyetin adil paylaştırılması, zengin-fakir uçurumunun daraltılması, demokrasi, laiklik gibi değerleri savunduğunu ve gerçek anlamda demokrasiye geçişi hedeflediğini görüyoruz. Kapitalizm ise eşitsizliği ve adaletsizliği teşvik eden bir sistemdir ve sürdürülemez bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, sosyalizmin başarısız olduğu ve yoksulluğu getirdiği iddiaları, temelsiz ve yanıltıcıdır.
Rusya ve Çin gibi ülkeler, sosyalizmle gelişmiş ve hatta ABD gibi süper güçlere kafa tutacak seviyelere ulaşmıştır. Ekonomik verilere baktığımızda bu gerçeği net bir şekilde görebiliriz. ABD kaynaklı verilerde bile görülen satın alma gücü paritesine göre ülkeler listesi, sosyalist ülkelerin yıllar içinde nasıl yükseldiğini gözler önüne sermektedir.
Örneğin, Çin ekonomisi sosyalist devrimden sonra 48 kat büyümüş ve dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmiştir. Bu büyümeyle birlikte Çin'e laiklik, cumhuriyet ve demokrasi gibi değerler getirilmiştir. Devrim öncesinde Çin'in krallık olduğu dönemde seçme-seçilme hakkı, anayasa ve kuvvetler ayrılığı gibi temel prensipler bulunmamaktaydı. Çin halkı, sosyalist devrime borçlu olduğu hakları bu süreçte kazanmıştır.
Benzer şekilde Rusya, Sovyet sosyalist devrimi sonrasında ekonomik olarak önemli bir yükseliş yaşamıştır. 1920-1980 arasında ekonomisi katlanarak büyümüş ve dünyanın en büyük 2. ekonomisi haline gelmiştir. Bu devrimle birlikte Rusya, krallıktan cumhuriyete geçmiş, laik ve bilimsel eğitim olanakları sağlamış, uzay araştırmalarını desteklemiş ve okur-yazar oranını %100'e çıkarmıştır.
Sosyalizmin yükselişini ve başarısını gözlemlediğimizde neden dağıldığı sorusu akla gelebilir. Bunun başlıca sebeplerinden biri, ABD'nin emperyalist politikalarıdır. Sovyetler, üretimi arttırarak halkın refahını yükseltmiş ancak ABD'nin güçlü ekonomisi ve emperyalist müdahaleleri sonucunda zor duruma düşmüştür.
Diğer bir etken ise yönetim aygıtının bozulma sürecidir. Sosyalizm, yeni bir ideoloji olup zaman alacak bir süreçtir ve doğal olarak bazı zorluklar yaşanabilir. Ancak bu, sosyalizmin temel ilkelerinin yıkılması anlamına gelmez. İnsanlığın eşitlik ve adalet arayışı devam etmektedir ve sosyalizme geçiş de bu sürecin önemli bir parçası olacaktır.
Sonuç olarak, sosyalizmin mülkiyetin adil paylaştırılması, zengin-fakir uçurumunun daraltılması, demokrasi, laiklik gibi değerleri savunduğunu ve gerçek anlamda demokrasiye geçişi hedeflediğini görüyoruz. Kapitalizm ise eşitsizliği ve adaletsizliği teşvik eden bir sistemdir ve sürdürülemez bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, sosyalizmin başarısız olduğu ve yoksulluğu getirdiği iddiaları, temelsiz ve yanıltıcıdır.