Sürekli konuşuyoruz. Sanki konuşmasak, ortam sessiz kalsa birileri sıkılacak, istenmeyen duygular ortaya çıkacak, her şey bozulacakmış korkusuna bürünmüş gibi. Sürekli konuşmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Özellikle kadınlar için böyle. Bir anlık sessizlik olmuşsa hemen ne konuşsam diye düşünmeye başlayıp, tabii ki mutlaka konuşacak onlarca şey üretebiliyorsunuz anında. Kadın olmanın, yıllar yılı pratik yapmanın bir sonucu sanırım. Belki de ortalık sessizliğe bürünürse söylenmemesi, dile gelmemesi gereken şeylerin açığa çıkma korkusuna karşı bir savunma bizimkisi. Yani belki karşımızdakinin ya da kendimizin sıkılacağı endişesi, tanıma çabaları veya bir sürü nedene dayansa da sessizlik hep bir panik yaratır her iki tarafta da. Sabah sabah ne amaçla açtım başlığı, neler yazıyorum yine. Yani diyeceğim odur ki bazı şeylerin, özellikle sonucu aslında içten içe bilinen ama yine de kabullenilmek istenmeyen şeylerin hep sessizlik içinde kalması gerekir aslında. Peki bazen de söylenmediği için kaçırılan fırsatlar, en çok pişman olunan yapılmayan, söylenmeyen şeyler ne olacak? Bir sözcüğün hayatın akışını değiştirdiği deneyimler? Biliyorum, biliyorum da olmuyor, bu sefer işime gelmiyor hakim bey.