Okurken zihni zorlayan bir eser olduğunu belirtmek isterim. Bir insanın inandığı ve uğruna savaştığı değerlerin ne kadar gerçekçi olduğu hiç düşündünüz mü? Hayatta kalabilmek için neleri feda etmek zorunda olduğumuzu belirleyen nedir? Acaba ilkesiz bir yaşam gerçekten yaşamın ta kendisi midir? Tüm bu soruları zihnimde tartışırken buldum kendimi. Der Steppenwolf, yani Bozkırkurdu, insanı sorgulamaya yönlendiren başarılı bir romandır. --- spoiler --- Hikayenin ana karakteri Harry Haller, diğer karakterlerin ona öğretmeye çalıştığı şeyi hikayenin dramatik sonunda anlar. Peki bu nedir dersiniz? Mizah. Bozkırkurdu, esnek olmayan, vahşi, değişime kapalı ve sınırlarla çevrili bir karakterdir. Ancak arzuladığı yaşam tarzı oldukça isyankardır. Fakat var olan kişiliğiyle bu hayatı nasıl yaşayacağını bilemez. Ta ki Hermine ile karşılaşana kadar. Goethe'nin betimlenişine takıntılı bir şekilde boyun eğen bu adam, Hermine, Pablo ve Maria gibi figürlerle tanışmasıyla bu kalıpları kırmaya başlar ve sihirli tiyatroya giriş hakkını elde eder. Sihirli tiyatro, ona radyodan şarkılar dinleyen modern giyimli bir Mozart gibi görünür; hiçbir şeyin göründüğü kadar ciddi olmadığını anlatır. Kitabın arka kapağında ise şu ifadelere yer verilir: "Aydın geçinen, bilgi sahibi olduğunu düşünen, bilmediğini küçümseyen ve yaşamı kendi bilgisizliğiyle geçiştirmekten çekinmeyenlerin, 'maktul' konumundan 'fail' konumuna geçtiği unutulmaz bir öykü." Kitap hakkında her şeyi bu cümleler gayet güzel özetler. Ayrıca şu paragrafı da oldukça anlamlı buluyorum: "Doğaya dönüş!" ilkesine uygun davranan bir insan, her zaman acı ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü yanlış bir yola sapar. Harry, geri dönüp kurt olamaz; olursa bile, kurtun gelişim sürecinin başında bulunduğu gerçeğini kavrar. Kurtun içinde iki veya daha fazla ruhu vardır. Kurt olmayı arzulayan biri, "ah, ne mutlu bir çocuk olmak" şarkısını mırıldanırken bir şeyleri unutmuş demektir. Mutlu çocuk şarkısını seslendiren sevimli ama içsel olarak zorlu bir adam, doğaya, masumiyete ve gelişim sürecinin başlangıçlarına geri dönmeyi özler; ancak unuttuğu şey şudur: Çocuklar da asla mutlu değildir; onlar da birçok çatışmayı, çelişkiyi ve acıyı deneyimleyen varlıklardır. Aslında her şey olmak zordur. "Olma" eylemi, içinde büyük zorlukları barındırır. Ancak insanın eğilimi, bulunduğu konumu en zor olarak algılama eğilimindedir. Belki de tüm bu önyargıların temelinde yatan budur. --- spoiler ---