Farkındalık eksikliği sınırlarında dolaşan bir insanın anlatısı... Zenginlik, görünüşe göre bir doyumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Yoksunluk nedir bilmeyenler, ne tuhaf cümleler kurabiliyorlar! Bir pazar sohbetinde rastladığım, adını dahi bilmediğim, bakımlı ve karizmatik bir müzisyen, "yeni bir ev aldım ama içime sinmedi, hemen taşıdım farklı bir yere" diyordu. Ve bunu öyle rahatça anlatıyordu ki, insan bu adamın alışkanlıklarını anlıyor... Çok da umurunda değilmiş gibi, aldığı ev ona uymamış, şimdi tekrar taşınma telaşında... Adeta herkesin böyle yaşadığını ima eden bir üslubu vardı ki, gerçekten dillere destan. İşte böyle bir cümleyi sarf eden kişi de benzer şekilde tavra sahip... Blog yazarlığını bir meslek olarak görmekte. Yazık desem yeridir, aslında değil çünkü hayat ona güzel. Blog yazdığı için bu durumu meslek gibi gören, bundan hiç rahatsızlık duymayan farkındalıksız zenginlik içinde olmayı ben de isterdim. Kim istemez ki? İşsizlikten ezilen bizler, paralı olamayan, insanca sosyal etkinlikler yapamayan yine bizler... Ne o, üniversite mezunuyum. Ne o, iletişim tasarımı okudum ama bir yere çıksan para, sevgili edinmek ayrı dert, ayrı masraf, sinema gibi aktiviteleri geçelim, kazara bir yerde iki içki içince üçüncüsünün parasını düşünüyorsun, çünkü gelecek hafta belirsiz, cepte ne kadar para olduğunu bilemiyorsun. Blog yazarıymış da, Buse Terim markasını yaratmışmış... Senin o havanı yerim... Ben de aynı tarz zenginlik isterdim. Farkındalıksız ve keyifli bir hayat. Ne memur zammı beni ilgilendirsin, ne de iş bulamayan vasıflı insanlar için endişeleneyim. Ülke politikalarıyla uğraşan olmam, askerlik de derdim olmasın. Ailemin tanınırlığı sayesinde yarattığımı sandığım markam, ailemin sosyal çevresi ve sadece blogum umurumda olsun isterdim. Hatta blog yazarlığını bir meslek gibi gösterme yetisine sahip olacak kadar beynimin yıkanmasını da isterdim. Bu cümleyi kurana yazık değil, bizlere yazık. Ne demişler, "Hayat sana güzel be güzelim..." Düzenleme: bkz: Buse Terim/#28600040.