"Durun, Siz Fakirsiniz!"
Bir Türk filmi klasiği olan "Durun, Siz Kardeşsiniz" konseptinin modern bir yorumu. Sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde, her yerde... Bir mücadele var, bir didişme... Kiracı ile ev sahibi, müşteri ile esnaf, yolcu ile taksici... Hepsi aynı cümleyi kuruyor zihinlerinde: "Durun, siz fakirsiniz!"
Zira pasta küçülüyor, payı küçülüyor, ama herkes kendi iki kırıntısını kapmaya çalışıyor. Birbirleriyle didişiyorlar, kavga ediyorlar, bazen biri diğerine göre daha şanslı gibi görünse de, aynı gemide yol alıyorlar, aynı belirsizliğin içinde yüzüyorlar.
Herkes can havliyle hareket ediyor, boğaz boğaza geliyor, körü körüne vuruşuyor. Hükümet mi? O bıyık altından gülümseyip avuç içlerini ovuşturuyor. "Ne var bakayım kulağının arkasında?" diyor, "Şöyle bir uzansana, bir şey deneyeceğim" diye devam ediyor...
Halkın payı her gün küçülürken, bu didişme içinde iki fakir, birbirleriyle savaşmak yerine kafalarını kullanarak gerçek düşmanı görmeliydi: Onları bu duruma getiren, pastayı küçülten, adaletsizliği yaratan hükümet! Eğer bir araya gelip seslerini duyururlarsa, belki de ikisinin de payı artar, belki de adalet sağlanır.
Fakat farkında değiller, can havli içinde, kendi küçük dünyalarında mücadele ediyorlar. İşte bu yüzden duramıyorlar, duramıyoruz... Fakirliğin pençesinde, bilinmeyene doğru sürüklenirken, durup düşünmek, birleştirmek, gerçek düşmanı görmek gerekli.
Durun, siz fakirsiniz! Bu cümle, bir uyanış çağrısı, bir farkındalık mesajı olmalı. Belki de bu didişme içinde, aynı gemide yol aldığımızın farkına varırsak, değişime ilk adımı atabiliriz.
Bir Türk filmi klasiği olan "Durun, Siz Kardeşsiniz" konseptinin modern bir yorumu. Sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde, her yerde... Bir mücadele var, bir didişme... Kiracı ile ev sahibi, müşteri ile esnaf, yolcu ile taksici... Hepsi aynı cümleyi kuruyor zihinlerinde: "Durun, siz fakirsiniz!"
Zira pasta küçülüyor, payı küçülüyor, ama herkes kendi iki kırıntısını kapmaya çalışıyor. Birbirleriyle didişiyorlar, kavga ediyorlar, bazen biri diğerine göre daha şanslı gibi görünse de, aynı gemide yol alıyorlar, aynı belirsizliğin içinde yüzüyorlar.
Herkes can havliyle hareket ediyor, boğaz boğaza geliyor, körü körüne vuruşuyor. Hükümet mi? O bıyık altından gülümseyip avuç içlerini ovuşturuyor. "Ne var bakayım kulağının arkasında?" diyor, "Şöyle bir uzansana, bir şey deneyeceğim" diye devam ediyor...
Halkın payı her gün küçülürken, bu didişme içinde iki fakir, birbirleriyle savaşmak yerine kafalarını kullanarak gerçek düşmanı görmeliydi: Onları bu duruma getiren, pastayı küçülten, adaletsizliği yaratan hükümet! Eğer bir araya gelip seslerini duyururlarsa, belki de ikisinin de payı artar, belki de adalet sağlanır.
Fakat farkında değiller, can havli içinde, kendi küçük dünyalarında mücadele ediyorlar. İşte bu yüzden duramıyorlar, duramıyoruz... Fakirliğin pençesinde, bilinmeyene doğru sürüklenirken, durup düşünmek, birleştirmek, gerçek düşmanı görmek gerekli.
Durun, siz fakirsiniz! Bu cümle, bir uyanış çağrısı, bir farkındalık mesajı olmalı. Belki de bu didişme içinde, aynı gemide yol aldığımızın farkına varırsak, değişime ilk adımı atabiliriz.