İki şehrin hikayesi, en ilgi çekici karakteri olan Sydney Carton'un hikayesi. Bütün kitap boyunca karakter gelişimini izleyebilirsin, amacını bulduğu anı ve bu amacı sahiplendikten sonra attığı adımları.
Sydney Carton, hayatı boyunca anlamsız bir şekilde yaşamış, hayatına bir anlam katmamış. Bu yüzden birçok insanın gücüne gidecek şeyleri bile önemsememiş. Ama sonra hayatına anlam katmak için bir amaç buluyor. Bu amacı bulduktan sonra tamamen ona odaklanıyor.
İnsan bazen kendini boşlukta bulabilir. Bunu fark ettiği noktada birçok şeye sarılabilir, ama bunların çoğu gerçek manada ne peşinden gitmeye değer ne de peşinden gidecek iradeyi sergileyebilecek motivasyonu korumak konusunda eksik kalabilir. Sydney Carton'ı o meşhur kırılma anına dek tanıdığım kadarıyla böyle bir karar verebilecek ve arkasında durabilecek bir karakter gibi düşünmedim.
Altında başka amaçlar aradım ama beni yanılttı. Ben de gündelik hayatımda büyük veya küçük olmak üzere kararlar veriyorum ve sebat gösterme konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabiliyorum. Belki de o kadar erdemli bir insan olmadığım için bana samimi gelmedi ama sonra gördük ki kitaptaki en samimi an o anmış.
Bütün hayatını adayabileceği şeyi bulup bunun peşinden giderken tereddüt yaşamamak aslında öncesinde düşündüğümüz kadar zayıf bir karakter olmadığını da gösteriyor. Aslında hiçbir zaman kitabın başlarında düşündüğümüz gibi bir karakter olmamış. Bir şeyler yapamayacağı için yapmayan biri değil, yapabilecek motivasyonu bulamayan biri olduğu için yapmayan bir karaktermiş. Bunu ancak kitabın sonunda farkına varabilmişiz.
Burada kendisini aşkı için hayatını feda eden bir insan kadar klişe bir karakter olarak düşünmemek gerekir. Temel motivasyonunun aşkın kendisinden ziyade hayatına bir amaç, bir anlam katmış olmak olduğunu düşünüyorum.
Kendi içinde çok duygu yüklü ve büyük bir an yaşarken bir karar veren, sonrasında sakinleştikten sonra da motivasyonunu kaybetmeyip hayatının amacı haline getiren ve gerektiği noktada bunun için düşünmeden -aslında yaptığı planı göz önünde bulundurursak fazla düşünerek- canını veren bir insana ne olursa olsun saygı duymak gerekir. Katılıp katılmamam veya ben olsam öyle yapacak veya yapmayacak olmam bunun saygı duyulacak bir şey olduğunu düşünmemi değiştirmez.
Umarım hepimiz hayatımızın anlamı olduğunu düşündüğümüz şeyi bulur ve bunun sonucunda kendimizi canımızı vermemiz gerektiğini düşündüğümüz bir anda bulmayız.
Sydney Carton, hayatı boyunca anlamsız bir şekilde yaşamış, hayatına bir anlam katmamış. Bu yüzden birçok insanın gücüne gidecek şeyleri bile önemsememiş. Ama sonra hayatına anlam katmak için bir amaç buluyor. Bu amacı bulduktan sonra tamamen ona odaklanıyor.
İnsan bazen kendini boşlukta bulabilir. Bunu fark ettiği noktada birçok şeye sarılabilir, ama bunların çoğu gerçek manada ne peşinden gitmeye değer ne de peşinden gidecek iradeyi sergileyebilecek motivasyonu korumak konusunda eksik kalabilir. Sydney Carton'ı o meşhur kırılma anına dek tanıdığım kadarıyla böyle bir karar verebilecek ve arkasında durabilecek bir karakter gibi düşünmedim.
Altında başka amaçlar aradım ama beni yanılttı. Ben de gündelik hayatımda büyük veya küçük olmak üzere kararlar veriyorum ve sebat gösterme konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabiliyorum. Belki de o kadar erdemli bir insan olmadığım için bana samimi gelmedi ama sonra gördük ki kitaptaki en samimi an o anmış.
Bütün hayatını adayabileceği şeyi bulup bunun peşinden giderken tereddüt yaşamamak aslında öncesinde düşündüğümüz kadar zayıf bir karakter olmadığını da gösteriyor. Aslında hiçbir zaman kitabın başlarında düşündüğümüz gibi bir karakter olmamış. Bir şeyler yapamayacağı için yapmayan biri değil, yapabilecek motivasyonu bulamayan biri olduğu için yapmayan bir karaktermiş. Bunu ancak kitabın sonunda farkına varabilmişiz.
Burada kendisini aşkı için hayatını feda eden bir insan kadar klişe bir karakter olarak düşünmemek gerekir. Temel motivasyonunun aşkın kendisinden ziyade hayatına bir amaç, bir anlam katmış olmak olduğunu düşünüyorum.
Kendi içinde çok duygu yüklü ve büyük bir an yaşarken bir karar veren, sonrasında sakinleştikten sonra da motivasyonunu kaybetmeyip hayatının amacı haline getiren ve gerektiği noktada bunun için düşünmeden -aslında yaptığı planı göz önünde bulundurursak fazla düşünerek- canını veren bir insana ne olursa olsun saygı duymak gerekir. Katılıp katılmamam veya ben olsam öyle yapacak veya yapmayacak olmam bunun saygı duyulacak bir şey olduğunu düşünmemi değiştirmez.
Umarım hepimiz hayatımızın anlamı olduğunu düşündüğümüz şeyi bulur ve bunun sonucunda kendimizi canımızı vermemiz gerektiğini düşündüğümüz bir anda bulmayız.