Tokatçı, belki 100 belki 200 belki de 500 kere izlediğim; korkusuz korkak ile birlikte en sevdiğim Kemal Sunal filmi. Film baştan sona müthiş detaylarla, toplumsal mesajlarla dolu. Temiz kalplilikten kalpsizliğe, dürüstlükten açgözlülüğe, hırsızlığa, duygu sömürüsüne her türlü davranışla dolu.
Köyün ağasının marabası olan Osman, ağanın kızına aşık oluyor. Kız da boş değil, o da bir an evvel evlenmek istiyor. Tabii ortada başlık parası denen bir engel var. Paragözlüğün zirvesindeki ağa da getir parayı al kızı modunda. Başta 250 bin istiyor fakat bizim saf Osman isteme töreninde kendi ağzıyla kendi salaklığıyla önce 550 bine sonra da 600 bine çıkarıyor. Gargamel'i Gargamel'in kendisinden daha iyi canlandıracak olan Hasan ağa da hemen atlıyor, gözleri beleriyor, 1 lira inmem diyor. Ekmek o zamanlar 2,5 liraymış. Bugün 12,5 lira desek; 600 bin liranın karşılığı da kabaca 3 milyon lira yapar. Gaziantep'in küçük bir köyündeki, kısa boyuna rağmen 60 kilo olan ortalama güzellikte bir kız için istenen paraya bak, götüm.
Osman para biriktirmek için İstanbul'a gider, inşaatlarda orada burada çalışır. Artık kaç işte birden çalıştıysa birkaç sene işinde parayı toparlar ve kızı almak üzere köyüne doğru yol alır. Oysa trende uyurken kendi halinde bir aile görünümlü hırsızlar tarafından soyulacaktır. Gerçeği kızı almak için para kesesini uzattığında öğrenir, kendisi o şok halinde bile şaka yapma peşinde olsa da aslında yürekleri dağlamıştır. İstanbul'a tekrar gider fakat aynı yolu baştan yürümek epey zor ve meşakkatli gelmekte, ne yapacağını kara kara düşünmektedir. O sırada tesadüfen karşısında askerlik arkadaşı Fırıldak Şevket çıkar. Şevket'te her numara var, kimde ne para var, kim nasıl karanlık işler döndürüyor her şeyi bilir, kendisi tokatlamayı yeterince beceremediğinden olsa gerek bu yolda bizim temiz kalpli Osman'ı kullanmaya başlar. Kısa sürede birkaç karanlık tipi gerek numaralarla gerek şansla güzel güzel tokatlarlar ve sağlam para cukkalarlar. Fakat bu karanlık tiplerle aynı şehirde durmaya devam ettikçe kendilerini güvende hissetmezler. Osman'ın aklı tabii ki Emine'dedir ve der ki benim köye gidelim, kızı alayım artık. Şevket de bu fikre bayılır ve giderler. Tabii öyle hiçbir numara yapmadan gidilir mi? Yooook. Şevket ve ekibi, köyün ağasını mühendis rolüne girerek istimlak gelecek diye kandırırlar ve tüm arsalarına ucuzdan konarlar. Bizim paragöz ağa göte gelir, yılların Hasan ağası'sı Hasan olur. Mazlumun ahı da çıkmış olur böylece, ah gerçek hayatta da hep böyle olsa.
Kemal Sunal'ın zaten en az bilinen filmlerini bile üçer beşer izlemişimdir. Bu film gibi en sevdiklerimi de tekrar tekrar izlesem sıkılmam. Özellikle aynı benim gibi Kemal Sunal hastası kayınpederimle ve eşimle izlemeye bayılıyorum. Aynı replikleri aynı esprileri belki 76. defa beraber izliyor olsak bile kahkahayı basıyoruz. Ne demişler; babanı seçemezsin ama kayınpederini seçebilirsin. Ben de Kemal Sunal filmleri seven bir kayınpeder seçtim kendime. Sadece kayınpederimle izlemek de eğlenceli de; eşim de olmalı ve bastığımız kahkahalara o da şahit olmalı, bu koordinasyonumuza her seferinde şaşırmalı ve eğlenmeli. İleride inşallah oğluşumla da bol bol gülerek izleyeceğiz.
Günlük hayatta da bu filmdeki ve diğer filmlerdeki replikleri kullanıyoruz, izlemediğimiz zamanlarda da bunlar gülümsüyor; "- Emine sen eşşekten güzelsin ha - Bir insanın burnu patlıcan dolmasına benziyorsa o adamdan korkacaksın - Rüstemi vur durmuş'u kes - Seni (simit) yersem Emine'yi yiyemem - Bakarsın bi enayi şıp diye düşüverir - Bana da bir bardak su - Bu sefer herifi de sokacam bavula - Sen git kralın gelsin" olur söylerim - Bu bizden de Totakçı çıktı - Dayımın dayısının dayısı, esrarın mucidi - Haniko düdüko + niyeko çalmıyoko - bilmemko + bokoto yemişişkofu
Filmde sayısız güzel sahne var da; Şevket'in Hasan ağa'dan gelen rüşvete önce doğru olmadığını belirterek karşı çıkması, biraz yumuşadıktan sonra da Hasan ağa paraları toparlarken "çık çık çık, ha şöylee" demesi de en sevdiğim sahnelerin başında gelir.
Köyün ağasının marabası olan Osman, ağanın kızına aşık oluyor. Kız da boş değil, o da bir an evvel evlenmek istiyor. Tabii ortada başlık parası denen bir engel var. Paragözlüğün zirvesindeki ağa da getir parayı al kızı modunda. Başta 250 bin istiyor fakat bizim saf Osman isteme töreninde kendi ağzıyla kendi salaklığıyla önce 550 bine sonra da 600 bine çıkarıyor. Gargamel'i Gargamel'in kendisinden daha iyi canlandıracak olan Hasan ağa da hemen atlıyor, gözleri beleriyor, 1 lira inmem diyor. Ekmek o zamanlar 2,5 liraymış. Bugün 12,5 lira desek; 600 bin liranın karşılığı da kabaca 3 milyon lira yapar. Gaziantep'in küçük bir köyündeki, kısa boyuna rağmen 60 kilo olan ortalama güzellikte bir kız için istenen paraya bak, götüm.
Osman para biriktirmek için İstanbul'a gider, inşaatlarda orada burada çalışır. Artık kaç işte birden çalıştıysa birkaç sene işinde parayı toparlar ve kızı almak üzere köyüne doğru yol alır. Oysa trende uyurken kendi halinde bir aile görünümlü hırsızlar tarafından soyulacaktır. Gerçeği kızı almak için para kesesini uzattığında öğrenir, kendisi o şok halinde bile şaka yapma peşinde olsa da aslında yürekleri dağlamıştır. İstanbul'a tekrar gider fakat aynı yolu baştan yürümek epey zor ve meşakkatli gelmekte, ne yapacağını kara kara düşünmektedir. O sırada tesadüfen karşısında askerlik arkadaşı Fırıldak Şevket çıkar. Şevket'te her numara var, kimde ne para var, kim nasıl karanlık işler döndürüyor her şeyi bilir, kendisi tokatlamayı yeterince beceremediğinden olsa gerek bu yolda bizim temiz kalpli Osman'ı kullanmaya başlar. Kısa sürede birkaç karanlık tipi gerek numaralarla gerek şansla güzel güzel tokatlarlar ve sağlam para cukkalarlar. Fakat bu karanlık tiplerle aynı şehirde durmaya devam ettikçe kendilerini güvende hissetmezler. Osman'ın aklı tabii ki Emine'dedir ve der ki benim köye gidelim, kızı alayım artık. Şevket de bu fikre bayılır ve giderler. Tabii öyle hiçbir numara yapmadan gidilir mi? Yooook. Şevket ve ekibi, köyün ağasını mühendis rolüne girerek istimlak gelecek diye kandırırlar ve tüm arsalarına ucuzdan konarlar. Bizim paragöz ağa göte gelir, yılların Hasan ağası'sı Hasan olur. Mazlumun ahı da çıkmış olur böylece, ah gerçek hayatta da hep böyle olsa.
Kemal Sunal'ın zaten en az bilinen filmlerini bile üçer beşer izlemişimdir. Bu film gibi en sevdiklerimi de tekrar tekrar izlesem sıkılmam. Özellikle aynı benim gibi Kemal Sunal hastası kayınpederimle ve eşimle izlemeye bayılıyorum. Aynı replikleri aynı esprileri belki 76. defa beraber izliyor olsak bile kahkahayı basıyoruz. Ne demişler; babanı seçemezsin ama kayınpederini seçebilirsin. Ben de Kemal Sunal filmleri seven bir kayınpeder seçtim kendime. Sadece kayınpederimle izlemek de eğlenceli de; eşim de olmalı ve bastığımız kahkahalara o da şahit olmalı, bu koordinasyonumuza her seferinde şaşırmalı ve eğlenmeli. İleride inşallah oğluşumla da bol bol gülerek izleyeceğiz.
Günlük hayatta da bu filmdeki ve diğer filmlerdeki replikleri kullanıyoruz, izlemediğimiz zamanlarda da bunlar gülümsüyor; "- Emine sen eşşekten güzelsin ha - Bir insanın burnu patlıcan dolmasına benziyorsa o adamdan korkacaksın - Rüstemi vur durmuş'u kes - Seni (simit) yersem Emine'yi yiyemem - Bakarsın bi enayi şıp diye düşüverir - Bana da bir bardak su - Bu sefer herifi de sokacam bavula - Sen git kralın gelsin" olur söylerim - Bu bizden de Totakçı çıktı - Dayımın dayısının dayısı, esrarın mucidi - Haniko düdüko + niyeko çalmıyoko - bilmemko + bokoto yemişişkofu
Filmde sayısız güzel sahne var da; Şevket'in Hasan ağa'dan gelen rüşvete önce doğru olmadığını belirterek karşı çıkması, biraz yumuşadıktan sonra da Hasan ağa paraları toparlarken "çık çık çık, ha şöylee" demesi de en sevdiğim sahnelerin başında gelir.