Sen dedemin emekli maaşlarıyla yaptırdığın köydeki evin salonunda, dört kollu tabutun içinde yattığını gösteriyorlar bana. Kardeşinin, diğer insanların babannelerinin, herkesin yüzünde sen varsın. Allah bize öbür dünyada öpüp koklaşmayı, İstanbul'u gezmeyi ve birlikte yiyip içmeyi nasip etsin. Umarım ki turist torununu affettiğini bir kez daha buluştuğumuzda bana söyler sin. Özür dilerim.
Gençken mahallede "Güzel Emine" derlermiş kendisine. "Çocuk yaş" diye söylüyoruz bugünlerde, zannediyorum 17-18'inde olsa gerek, dedemle evlenmişler. Kayınpederinin evine gelin gitmiş, yıllarca orada darlık içinde yaşadıktan sonra bir ümit İstanbul'a gelmişler. Hep anlatırdı, o dönem bilmem kim paşanın çiftliğinden süt almaya şu kadar yürünürmüş, bilmem bu bakkala gitmeye şu kadar süre yayan gitmek gerekmiş, hele mahallediren şöyle bir etrafa bakılınca Sondurak'a kadar (meskun oldukları evden 3-5 km uzak bir yer olur burası) görünürmüş... Şu yanda bir komşucağız varmış, kocasına böyle olmuş, az ileride bir hanım varmış, uzun yıllar olmuş görüşememişler, ölmüş mü kalmış mı acaba... Evlendiklerinden kısa bir süre sonra kocasını savaşa yollamış kendisi. Aaah evlası, ah daha yeni gelin imiş, önceleri etraf böyle değil imiş, hain insan çok imiş, geceleri korkudan tahta kapısını kilitler bir de önüne tepsi koyarmış. Babam da henüz bebekmiş o dönem. Elde yok imiş, avuçta yok imiş... Hatta gülerek anlatırdı, dedem savaştayken babaannemle yatmaya alışan babam, dedem gelince de bu huyunu devam ettirmek için uğraşınca bir gece dedemin canına takıp atmış babamı yataktan. Öyle keyifle anlatırdı ki bunu "güzel Emine" hikayenin aynı yerinde hep aynı şekilde attığı kahkahasını hepinizin görmesini isterdim.
Gördüğünüz ilk fotoğraf, kendisiyle çekildiğimiz ilk fotoğraftır. Babamın yeni aldığı fotoğraf makinesini deniyorlarmış. Yıllarca yüzüme bakarken hiç kaybetmediği sevgi dolu bakışlarını ilk kez bu fotoğrafla birlikte kayıta almışız sanıyorum ki. Henüz çok küçüğüm, olsa olsa 1-1,5 yaş civarı. İkinci torunum onun. Böyle olduğunu hatırlayınca "ama birinci erkek benim dimi? Ben de birinci sayılırım" dediğimi hatırlıyorum. Çocukluk hali, kıskanıyordum belli ki, birinciler en çok sevilir sanıyordum belki de. Onun sevgisi çok kıymetliydi benim için. Bazen hastaneye giderdik birlikte. Yaşlılık hali bir dolu hastalığı vardı. Diyabet olduğunu birlikte öğrenmiştik. Teselli etmeye çalışırkenki acemiliğimi hala hatırlarım. Olsun babanne, küçücük iğne ne olacak ki bunu vuracaksın kalmayacak bir şeyin demiştim de hak vermişti. Ameliyatlar olmuştu kalbinden sebep. Çok acısı vardı belli ki güzel yüzlümün. İnsan eti ağırdır evladım, Allah iki gün yatak, üçüncü gün toprak versin derdi.
Gördüğünüz ikinci fotoğraf ise son çekildiğimiz fotoğraf. İkimiz de ağlamıştık birkaç dakika önce. Gözleri o yüzden kızarık hala. Ülkeden aramayınca sitemle telefonda kızışların, seni acaba bir kez daha dünya gözüyle görebilecek miyim diye tereddütle soruşların da seninle birlikte göçtü. Ben özür dilerim babaannem. Sözümü tutamadım. Bir kez daha öpüp koklayamadım gülpembe yanaklarından. Şimdi güç bela gazi dedemin emekli maaşlarıyla yaptırdığın köydeki evin salonunda, dört kollu tabutun içinde yattığını gösteriyorlar bana. Kardeşinin, diğer insanların babannelerinin, herkesin yüzünde sen varsın. Allah bize öbür dünyada öpüp koklaşmayı, İstanbul'u gezmeyi ve birlikte yiyip içmeyi nasip etsin. Umarım ki turist torununu affettiğini bir kez daha buluştuğumuzda bana söyler sin. Özür dilerim.
Gençken mahallede "Güzel Emine" derlermiş kendisine. "Çocuk yaş" diye söylüyoruz bugünlerde, zannediyorum 17-18'inde olsa gerek, dedemle evlenmişler. Kayınpederinin evine gelin gitmiş, yıllarca orada darlık içinde yaşadıktan sonra bir ümit İstanbul'a gelmişler. Hep anlatırdı, o dönem bilmem kim paşanın çiftliğinden süt almaya şu kadar yürünürmüş, bilmem bu bakkala gitmeye şu kadar süre yayan gitmek gerekmiş, hele mahallediren şöyle bir etrafa bakılınca Sondurak'a kadar (meskun oldukları evden 3-5 km uzak bir yer olur burası) görünürmüş... Şu yanda bir komşucağız varmış, kocasına böyle olmuş, az ileride bir hanım varmış, uzun yıllar olmuş görüşememişler, ölmüş mü kalmış mı acaba... Evlendiklerinden kısa bir süre sonra kocasını savaşa yollamış kendisi. Aaah evlası, ah daha yeni gelin imiş, önceleri etraf böyle değil imiş, hain insan çok imiş, geceleri korkudan tahta kapısını kilitler bir de önüne tepsi koyarmış. Babam da henüz bebekmiş o dönem. Elde yok imiş, avuçta yok imiş... Hatta gülerek anlatırdı, dedem savaştayken babaannemle yatmaya alışan babam, dedem gelince de bu huyunu devam ettirmek için uğraşınca bir gece dedemin canına takıp atmış babamı yataktan. Öyle keyifle anlatırdı ki bunu "güzel Emine" hikayenin aynı yerinde hep aynı şekilde attığı kahkahasını hepinizin görmesini isterdim.
Gördüğünüz ilk fotoğraf, kendisiyle çekildiğimiz ilk fotoğraftır. Babamın yeni aldığı fotoğraf makinesini deniyorlarmış. Yıllarca yüzüme bakarken hiç kaybetmediği sevgi dolu bakışlarını ilk kez bu fotoğrafla birlikte kayıta almışız sanıyorum ki. Henüz çok küçüğüm, olsa olsa 1-1,5 yaş civarı. İkinci torunum onun. Böyle olduğunu hatırlayınca "ama birinci erkek benim dimi? Ben de birinci sayılırım" dediğimi hatırlıyorum. Çocukluk hali, kıskanıyordum belli ki, birinciler en çok sevilir sanıyordum belki de. Onun sevgisi çok kıymetliydi benim için. Bazen hastaneye giderdik birlikte. Yaşlılık hali bir dolu hastalığı vardı. Diyabet olduğunu birlikte öğrenmiştik. Teselli etmeye çalışırkenki acemiliğimi hala hatırlarım. Olsun babanne, küçücük iğne ne olacak ki bunu vuracaksın kalmayacak bir şeyin demiştim de hak vermişti. Ameliyatlar olmuştu kalbinden sebep. Çok acısı vardı belli ki güzel yüzlümün. İnsan eti ağırdır evladım, Allah iki gün yatak, üçüncü gün toprak versin derdi.
Gördüğünüz ikinci fotoğraf ise son çekildiğimiz fotoğraf. İkimiz de ağlamıştık birkaç dakika önce. Gözleri o yüzden kızarık hala. Ülkeden aramayınca sitemle telefonda kızışların, seni acaba bir kez daha dünya gözüyle görebilecek miyim diye tereddütle soruşların da seninle birlikte göçtü. Ben özür dilerim babaannem. Sözümü tutamadım. Bir kez daha öpüp koklayamadım gülpembe yanaklarından. Şimdi güç bela gazi dedemin emekli maaşlarıyla yaptırdığın köydeki evin salonunda, dört kollu tabutun içinde yattığını gösteriyorlar bana. Kardeşinin, diğer insanların babannelerinin, herkesin yüzünde sen varsın. Allah bize öbür dünyada öpüp koklaşmayı, İstanbul'u gezmeyi ve birlikte yiyip içmeyi nasip etsin. Umarım ki turist torununu affettiğini bir kez daha buluştuğumuzda bana söyler sin. Özür dilerim.