Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Türk edebiyatında hikâye

bullvar_katip

Administrator
Katılım
21 Mayıs 2024
Mesajlar
532,105
Türk edebiyatı'nda hem sözlü hem yazılı, manzum ve mensur hikâye geleneğine sahip olmasına rağmen Tanzimat'tan sonra farklı yapısal özellikler taşıyan bir anlatı türü olarak yeni bir hikâye tarzı oluşmuştur. Giritli Ali Aziz Efendi tarafından 1796-97'de yazılan ve ilk defa 1852 tarihinde basılan Muhayyelât, Batı tesiri olmadan gerçekçi anlatıma olan yakınlığı noktasında modern Türk hikâyesinin başlangıcı sayılmaktadır. Bunun dışında, XIX. yüzyılda basımları yapılarak yaygınlık kazanmış olan meddah hikâyeleri "yeni hikâyeye" zemin hazırlayan eserler olarak görülmektedir. 1875-1890 yılları arasında Ahmed Midhat Efendi'nin devam eden Letâif-i Rivâyât serisinin dışında Mehmet Celal'in Venüs, Cemile gibi uzun hikâyeleri ile Nabizâde Nâzım'ın ilk dönem hikâyeleri bulunmaktadır. Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı eseri Türk edebiyatında modern anlamda kısa hikâyenin başlangıcı kabul edilmektedir. Halid Ziya Uşaklıgil'in 1888'de yazdığı Bir Muhtıranın Son Yaprakları ile Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası adlı çalışmaları Avrupaî tarzda ilk hikâyeler kabul edilmektedir. Adlandırılışı Türk edebiyatında hikâye türünün ilk örnekleri Batı edebiyatı etkisinde geliştiğini söylenemez; Batılı anlamda ise hikâyenin bir tür olarak ortaya çıkışı romandan daha sonraya rastlamaktadır ve Osmanlı-Türk edebiyatında hikâye türünün ilk örneğini belirlemede kararsızlık mevcuttur. Bunun sebebi, roman çeviri yoluyla Türk edebiyatına dahil olurken "hikâye" sözcüğü, "destandan masala, fıkradan menkıbeye, romandan tiyatroya kadar bütün tahkiyeli" metinleri kapsadığı için kendine özgü bir türün adı olan "hikâye" özel adı ile karıştırılmasıdır. Bundan dolayı Türk edebiyatında yazarlar, her iki kavramı "hikâye" türüne karşılık kullanmıştır. Namık Kemal, İntibah romanının önsözünde hikâyenin yazılmasındaki gayelerden bahsederken kendi romanı için "Onun için biz de şu eser-i âcizanenin havi olduğu bikr-i hayali bir hikâye-i muhayyele ile yaşmaklamak istedik." demiştir. Ahmet Mithat, Letaif-i Rivayat serisinde "...ismiyle bir hikâyeyi havidir." şeklinde notlar düşmekte ise de bu ifadeler tür belirtmekten ziyade tahkiye kavramının karşılığı olarak kullanılmıştır. Recâizade Mahmut Ekrem, Muhsin Bey yahut Şâirliğin Hazin Bir Neticesi adlı eserinin giriş yazısında romanı, büyük hikâye olarak adlandırmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil, Hikâye isimli eserinde hikâye kelimesiyle hikâye ve roman türlerini birlikte ele almış ve her iki türü de hikâye başlığı altında değerlendirmiştir. Gelişimi İlk örnekler Giritli Ali Azîz Efendi'nin 1796-97'de yazdığı ve ilk defa 1852 tarihinde basılan Muhayyelât, Batı tesiri olmadan gerçekçi anlatıma olan yakınlığı noktasında modern Türk hikâyesinin başlangıcı sayılmaktadır. İslam Ansiklopedisi'nde "Muhayyelat-ı Aziz Efendinin klasik hikâyecilikten modern hikâyeciliğe geçişte bir dönüm noktası kabul edildiği" belirtilmektedir. Eserin hem klasik hikâyenin hem de modern hikâyenin özelliklerini taşıdığı belirtilmekte ve modern hikâyenin özellikleri olarak şunlar öne çıkarılmaktadır: "Oldukça sade bir dille kaleme alınması, bazı bölümlerinde mekânın coğrafi gerçekçilikle örtüşmesi, üslupta yer yer basmakalıplıktan kurtulma gayreti, bazı yerlerde hikâye kahramanlarının sosyal durumlarına uygun şekilde konuşturulma dikkatinin bulunması, 18. yüzyıl 63 İstanbul'una ait yerli çizgilerin işlenmesi." Ahmet Mithat Efendi, Kıssadan Hisse ve Letâif-i Rivâyat (1870-1893) eserleriyle hikâye türünün ilk yerli örneklerini vermiştir. Aynı yıllarda Emin Nihat Bey tarafından Müsâmeretnâme yazılmıştır. Bir yanıyla Binbir Gece hikâyelerine bağlanan Müsâmeretnâme, eski ile yeninin geçiş noktasında durmaktadır. Modern hikâyeye geçiş noktasında kısa hikâye türünün ilk örneği, Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler (1891) isimli kitabıdır. Küçük Şeyler bir mukaddime ile altı hikâye, bir mensure ve bir tercümeden oluşur. Sami Paþazade Sezai, Küçük Şeylerden sonra yayımlanan Rumuzu'l Edep (1898) ve İclâlde (1924), gezi yazıları, sohbetler, siyasi makaleler dışında öykülere de yer vermiştir. Nabizade Nazım, uzun hikâyesi Karabibikle (1891) hikâye türünü hem tematik olarak hem de realist ve naturalist yönelimiyle gerçekçiliğin çizgisine taşır. Konusu Kaş'ta geçen eser, Anadolu köylüsünün hayatından kesitler vermektedir. Servet-i Fünûn döneminde hikâye türünün Batılı anlamda örnekleri Halit Ziya Uşaklıgil tarafından verilmiştir. Halit Ziya'nın Bir Muhtıranın Son Yaprakları (1888) ile Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası (1888) adlı uzun öykülerini Batılı tarzda ilk "hikâye"ler olarak kabul etmektedirler. Bu dönemde Mehmet Rauf, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hüseyin Cahit Yalçın gibi yazarlar da çeşitli öyküler yazmışlardır. Fecr-i Âti döneminde ise Cemil Süleyman Alyanakoğlu bu akımın öykü yazan belli başlı kişisidir. Millî Edebiyat dönemi Millî Edebiyat, II. Meşrutiyet ile Cumhuriyet'in ilk yılları arasında faaliyet gösteren edebiyat akımıdır. Bu dönemde, Osmanlıcılık, Türkçülük, milliyetçilik gibi ideolojiler sonucu halka yöneliş ve toplum için sanat anlayışı ortaya çıkmıştır. Millî Edebiyat hikâye ve romanının en önemli niteliklerinden birisi olan İstanbul'dan Anadolu'ya yönelme; Anadolu coğrafyası, insanı ve hayatını ciddi anlamda gündeme taşımadır. Bu dönemin en önemli hikâye yazarı Ömer Seyfettin'dir. Geleneksel dil ve yazın anlayışlarını aşmaya çalışan tutumuyla çağdaş Türk hikâyeciliğinin başlangıcında önemli rolü vardır ve Maupassant tarzı hikâye kurgusunu Türk edebiyatına yerleştirmiştir. Kahramanlık, geleneksel hayatın sert gerçeklerini anlattığı hikâyelerin yanında gündelik hayatı, sıradan insanları, memurları, kadın-erkek ilişkilerini anlattığı hikâyeler yazmıştır. Hikâyelerinin birçoğunda, din kisvesi altında yapılan yanlışları, batıl inançları ve taassubu eleştirmiştir. Hayatı boyunca toplamda 138 hikâye, 21 küçük hikâye yazmıştır. Bu dönemin hikâyeleri düzenli bir olay akışı, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri ile içerik açısından düşünce, nükte, şaşırtıcılık ve abartmaya sahiptir. Memduh Şevket Esendal, F. Celaleddin, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edib Adıvar bu dönemde hikâye yazan diğer yazarlardır. Cumhuriyet dönemi 1923-1928 yılları arasında F. Celaleddin, Reşat Nuri Güntekin, Ercüment Ekrem, Aka Gündüz gibi Cumhuriyet öncesi kuşağın hikâye kitapları yayımlanmıştır. Cumhuriyet kuşağı yazarlarının hikâyeleri 1926'dan sonra gazete ve dergilerde; 1929'dan sonra ise kitap halinde basılmıştır ve 1930'lu yıllarda yoğunluk kazanmıştır. Resimli Ay dergisi "En Güzel Hikâyeler" adı altında 1928, 1929 ve 1930 yıllarında olmak üzere bir dizi hikâye seçkisi yayımlamıştır. İçlerinde yer alan hikâyelerin seçiminin, yazarları tarafından yapıldığı belirtilen bu kitapların "1928 En Güzel Hikâyeler" adını taşıyanında Aka Gündüz, Ercüment Ekrem, Reşat Nuri, Valâ Nurettin, Mahmut Yesari, Necip Fazıl, Sadri Etem, Nahit Sırrı, Hikmet Şevki, Celâlettin Ekrem ve Nizamettin Nazif'in toplam on altı hikâyesi bulunmaktadır. Aynı dergi tarafından Eylül 1927'de Resimli Hikaye dergisi, Aralık 1931'de "Küçük Hikâyeler Koleksiyonu" adlı seçki yayımlanmaya başlanmıştır. Yaşar Nabi Nayır, Varlık Yayınları'nı kurduktan sonra hikâyeye tür olarak ayrı bir önem vermiş, 1948-1959 yılları arasında, düzenli şekilde "Yeni Hikâyeler" genel başlığıyla, on iki kitap yayımlamıştır. Temalar ve anlatım tarzları Osmanlı Devleti'nde Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla birlikte resmîleşen ve böylelikle yeni bir boyut kazanan Batılılaşma çabaları edebiyatı da etkilemiştir. Bu dönemdeki hikâye, geleneğin etkisiyle gerçekliğe, günlük yaşama uzak durmaktadır. Hikâye tür olarak kaynağını günlük yaşamdan, sıradan insanın dünyasından almaktadır. İlk hikâye örneklerinde ayrıntılara fazla itibar edilmediği, her unsurun oldukça yüzeysel ve kabataslak bir anlatımının olduğu görülmektedir. Selim İleri, bu dönemdeki hikâyecilerin politik olmaktan, dünyanın kavranışında neyi seçtiklerinden, dönemlerinin toplumsal yapısını belirleyen anaetmenleri irdelemekten habersiz kaldığını bu yüzden toplumsal yaşamı yansıtmaktan çok uzak boyutlarına sığındıklarını belirtmiştir. İleri, dönemin hikâyecilerini iki gruba ayırmıştır: Ahmet Mithat, Emin Nihat gibi Osmanlı'nın yüzeyde yenileşme hareketlerini, toplumun genel kalabalığının kavradığı gibi yansıtan, dolayısıyla yarı aydın niteliklerinden kurtulamayan öykücüler ile Nabizade Nazım gibi tarihin genel akışını kavramış, toplumunu bu akış içinde değerlendirmeye çalışan, politik seçimlerini yapmış, öyküyü çağcıl kılma çabasıyla yüklü öykücüler. Tanzimat'ın ilk dönemlerinde çatışmalar daha çok insan ve toplum arasındadır. İlk dönem eserlerinde kahramanların karşısında çatışma unsuru olarak toplumu temsil eden kuvvetli insanlar ya da karşı konulamayan şartlar yer almaktadır. Modern hikâyeyle birlikte geleneksel anlatılardaki insan dışı unsurlar yerlerini sıradan insanlara bırakmaya başlamışlardır. Ahmet Mithat Efendi, hikâyelerinde düşmüş kadınlar, köy hayatı ve kadın hakları gibi konuları da işlerken Samipaşazade Sezai, realist konuları romantik bir üslupla yazmıştır. Servet-i Fünûn döneminde Halit Ziya hem Türk romanının hem de modern Türk hikâyesinin öncüsü sayılmaktadır. Bu dönemin yazarları hikâyelerinde realist bir tavrı esas almış, yaşadıkları bir hayatı işlemişlerdir: Romantik hisler, ilişkiler ve tabiata yaklaşım açısından romantizm mevcutken hikâye kişilerini genelde kendilerine benzeyen insanlardan ve yaşadıkları muhitlerden seçmekle gerçekçi bir yaklaşım içinde olmuşlar. Hikâyelerindeki kişiler, İstanbul zevk ve eğlence âlemlerinin müdavimleriyken mekân da yine İstanbul'dur. Şahısların fiziki özellikleri geniş bir şekilde, tasvir edilmemiş, daha çok psikolojilerinin verilmesine çalışılmıştır. Sosyal konularla uğraşmayan Servet-i Fünûn yazarları, ilgilerini insana ve onun her şeyden soyutlanmış yaşamına yöneltmişlerdir. Buna paralel olarak eserlerdeki çatışmalar daha küçük boyutlu ve iç dünyayla alâkalıdır. Hüseyin Rahmi Gürpınar gibir bazı yazarlar, Servet-i Fünûn'un etkisi dışında kalarak popüler konuları ele almışlardır. Gürpınar'ın hikâyelerinde fikir tek olaya dayanmaktadır ve uzun konuşmalar, gereksiz ayrıntılar mevcut değildir. Millî edebiyat dönemindeki hikâye yazarları halkı bilinçlendirme gayretindedirler ve milleti ilgilendiren konulara yönelmişlerdir. Dilde meydanagelen sadeleşme hareketiyle birlikte hikâyelerin dil ve anlatımı günlük hayatta kullanıldığı şekle yaklaşmıştır. Kaynakça
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri