Türk Toplumunun Aşırı Dram ve Acı Sevgisine Aşırı Eleştirel Yaklaşım
Son zamanlarda kafamı kurcalayan ve üzerinde düşündüğüm bir problem var. Arka arkaya bir yabancı dizi ve bir Türk dizisi izledim ve ikisi arasındaki büyük farkı fark ettim. Bu fark, aslında Batı kültürünü ve bizim kültürümüzü ayıran şey. Bu özellik bizim kültürümüzde dram ve acının içine gömülmek olağan, normal, kabul edilebilir hatta olması gereken bir olgu olarak yerleşmiş. Bu acıları tadarak büyüdük. Hak etmediğimize inandığımız şeyler olduğunda acı çekiyoruz. Kendimizi diğerlerinden ayrı, mutsuz veya dibe vurmuş hissediyoruz. Sürekli beni bulurum, sevdim ama sevdiğim gibi sevilmedim, verdiğim değeri göremedim gibi sözleri dillendiriyoruz. Bunu düşünen herkes var, hatta siz demediyseniz bile.
Diğer tarafta ise, diğer kültürlerde her şey daha yüzeyde kalıyor. Evet, bu belki bir dezavantaj olabilir. Duygularınızın derinliklerine inmeden yeterince insan hissetmiyorsunuz kendinizi. Bu bazen bizi yıpratmaktan başka bir işe yaramıyor. Fırsatları kaçırıyor, ihtimalleri yok ediyoruz ve pasif kalmayı öğreniyoruz. Bir travma yaşadığımızda, biz üzerinde çok düşünürken diğer kültür mensubu sadece "Bana da oldu, devam etmeliyim" diyor. Geçmişi geride bırakıyor, geleceğe odaklanıyor ve kendine yeni bir sayfa açıyor.
Biz pes etmeyi marifet olarak görüp acı ve dramla beslenirken, diğer kültürler ise asla pes etmeyi düşünmüyor. Yeşilçam filmlerini hatırlayın, dramatik olaylar güzelleştiriliyor, aileler yıkılıyor ve acılar göze alınıyor. Kendinizi değerli görebileceğiniz, alternatiflerin olduğu bir pencere mümkün. Dozunda yaşanmadığında ise içten içe insanı yiyor, dayanma gücünü öldürüyor.
Bu kültürün kısır döngüsünde sıkışmışken, farkındalığınızı artırarak kurtulabilirsiniz. Anı yaşamak, geleceğe umutla bakmak güzeldir. Zihinsel açıdan kendinizi geliştirmek için, moral yükseltici müziklerle başlayabilirsiniz. Gelişen bakış açınızla hayatın güzelliklerini keşfedeceksiniz. Hayat belki de sandığınız kadar kötü değildir.
Son zamanlarda kafamı kurcalayan ve üzerinde düşündüğüm bir problem var. Arka arkaya bir yabancı dizi ve bir Türk dizisi izledim ve ikisi arasındaki büyük farkı fark ettim. Bu fark, aslında Batı kültürünü ve bizim kültürümüzü ayıran şey. Bu özellik bizim kültürümüzde dram ve acının içine gömülmek olağan, normal, kabul edilebilir hatta olması gereken bir olgu olarak yerleşmiş. Bu acıları tadarak büyüdük. Hak etmediğimize inandığımız şeyler olduğunda acı çekiyoruz. Kendimizi diğerlerinden ayrı, mutsuz veya dibe vurmuş hissediyoruz. Sürekli beni bulurum, sevdim ama sevdiğim gibi sevilmedim, verdiğim değeri göremedim gibi sözleri dillendiriyoruz. Bunu düşünen herkes var, hatta siz demediyseniz bile.
Diğer tarafta ise, diğer kültürlerde her şey daha yüzeyde kalıyor. Evet, bu belki bir dezavantaj olabilir. Duygularınızın derinliklerine inmeden yeterince insan hissetmiyorsunuz kendinizi. Bu bazen bizi yıpratmaktan başka bir işe yaramıyor. Fırsatları kaçırıyor, ihtimalleri yok ediyoruz ve pasif kalmayı öğreniyoruz. Bir travma yaşadığımızda, biz üzerinde çok düşünürken diğer kültür mensubu sadece "Bana da oldu, devam etmeliyim" diyor. Geçmişi geride bırakıyor, geleceğe odaklanıyor ve kendine yeni bir sayfa açıyor.
Biz pes etmeyi marifet olarak görüp acı ve dramla beslenirken, diğer kültürler ise asla pes etmeyi düşünmüyor. Yeşilçam filmlerini hatırlayın, dramatik olaylar güzelleştiriliyor, aileler yıkılıyor ve acılar göze alınıyor. Kendinizi değerli görebileceğiniz, alternatiflerin olduğu bir pencere mümkün. Dozunda yaşanmadığında ise içten içe insanı yiyor, dayanma gücünü öldürüyor.
Bu kültürün kısır döngüsünde sıkışmışken, farkındalığınızı artırarak kurtulabilirsiniz. Anı yaşamak, geleceğe umutla bakmak güzeldir. Zihinsel açıdan kendinizi geliştirmek için, moral yükseltici müziklerle başlayabilirsiniz. Gelişen bakış açınızla hayatın güzelliklerini keşfedeceksiniz. Hayat belki de sandığınız kadar kötü değildir.