Metnin tamamını yazıyorum.
efendim şahsi fikrim aslında geçmiş zamanı değil; artık hayatta olmayan sevdiklerimizi özleriz. yani onlarla yaşanan zaman dilimi bizim 'çok güzel yıllardı' söylemimizin altyapısını oluşturur. türkiye eskiden çok mu güzeldi sorusuna hızlıca tarihsel perspektiften bakalım. aslında ülkelerin 'güzellik' 'çirkinlik' profili tıpkı kripto para veya hisse senedi grafiği gibidir. inişler ve çıkışlar ... haydi ışınlanalım 1923'emuhtemelen toplumun kahir ekseriyetinde büyük bir çoşku vardı ... genç cumhuriyetin toplumda yarattığı motivasyon çok üst seviyedeydi. öte yandan, 1.dünya savaşında şehit olan askerlerimizin ailelerinin içinde de hiç kapanmayacak bir burukluk vardı. gidip gelmeyen, akıbeti belli olmayan binlerce askerimiz vardı. acaba gelirler mi diye bekleyen de binlerce aile vardı. ama genel profil çoşkuluydu ...1930'lara geldiğimizde artık avrupa'da faşizm her geçen gün etkisini arttırıyordu. bir büyük dünya savaşı beklentisi histeriden ziyade bir realite şekline dönüşmüştü. elbette ki türkiye'de de toplumsal bir tedirginlik vardı. 1 eylül 1939... ikinci dünya savaşı başladı. 1945'e kadar karartma geceleri vardı. her gün yaklaşan savaşa girme korkusu daha yeni savaştan çıkmış bir toplumun en büyük korkusuydu. atatürk hayatını kaybetmişti. moralsizlik ve tedirginlik had safhadaydı. 14 mayıs 1950... ilk kez özgür bir seçimle idare el değiştirdi. ikinci dünya savaşı bitmişti. toplumda menderesle beraber yükselen bir çoşku vardı. türkiye de adeta tüm dünya gibi savaşta kaybedilen yılları telafi etmeye çalışıyordu. ekonomik toparlanma gözle görülür seviyedeydi... 27 mayıs 1960... ilk askeri darbe yaşandı. toplum 1950'lerin ikinci yarısından itibaren ziyadesiyle kutuplaşmıştı. 1960'lar boyunca sürecek politik bir istikrarsızlık döneminin, 27 mayıs adeta habercisiydi... amerikan yardımları 1950'lere nazaran azalmaya başla mıştı. soğuk savaş ritim kaybediyordu. ekonomik zorluklar belirgin bir hal alıyordu.1974... kıbrıs barış harekatının toplumda yarattığı motivasyon inanılmazdı. belki de ilk kez türk toplumu bu kadar birbirine kenetlenmişti. sonra harekatın bedelini ödemeye başladık. 'grafik' negatif yönlüydü. sağ sol çatışması 1970'lerin ikinci yarısını tamamen domine etti. tavuk gibi insan ölüyordu, balkonda oturmak, camdan dışarı bakmak bile riskliydi. toplumsal bunalım had safhadaydı... 12 eylül 1980... ilk önce bir rahatlama sonra tıpkı fransız ihtilalinde olduğu gibi bambaşka bir yöne doğru evrilen terör rejimi... insanlar işkence görüyordu, fişleniyordu. toplumsal buhran yine had safhadaydı. arabesk ve erotizm hayattan ümidini kesen insanların tutanacak son dallarıydı...özallı yıllar... bu sefer grafik 'yukarı yönüydü' ülke ekonomik bir devrim yaşamıştı. kapılar açıldı, belki de türk insanı ilk kez kapitalizmle tanışmıştı. kuyruklar yavaş yavaş bitti ama bu sefer de devrimsel ekonomi politikalarının halk ağır reçetelerini çekiyordu. 90'lara doğru gidecek uzun bir yol açılmıştı...1990'lar... terör can alıyordu, can yakıyordu... çok fazla siyasi suikast gerçekleşiyordu. siyasi istikrarsızlık ekonomik istikrarsızlığı tetikliyordu. her gün haberlerde kötü bir şey duymaya alışmıştı toplum. efendim işte siz karar verin iyi miydi kötü müydü yoksa ikisi bir arada mıydı ... *ama şunlar subjektif değil objektif gözlemlerimdir. bu kadar iddialıyım yani *kitap okuma oranı günümüze göre çok yüksekti. karakterinden ve ideolojisinden bağımsız olarak oha bu adam buraya nasıl gelmiş demek zor bir tepkiydi. insanlar yaptığı işe genel olarak epey hakimdi. marksist retorikten hareketle sınıfsal ayrım daha silikti... yani toplumun bir araya geldiği yer sayısı çok daha fazlaydı. mesela benim annem babam memurdu yan apartmanda oturan komşumuzun ise petrol istasyonları vardı ama biz çocuklar aynı yerden giyinirdik aynı yerden yerdik. zaten o sınıfsal ayrımı derinleştirecek çok fazla da enstrüman yoktu. benden bu kadar elim yoruldu.
efendim şahsi fikrim aslında geçmiş zamanı değil; artık hayatta olmayan sevdiklerimizi özleriz. yani onlarla yaşanan zaman dilimi bizim 'çok güzel yıllardı' söylemimizin altyapısını oluşturur. türkiye eskiden çok mu güzeldi sorusuna hızlıca tarihsel perspektiften bakalım. aslında ülkelerin 'güzellik' 'çirkinlik' profili tıpkı kripto para veya hisse senedi grafiği gibidir. inişler ve çıkışlar ... haydi ışınlanalım 1923'emuhtemelen toplumun kahir ekseriyetinde büyük bir çoşku vardı ... genç cumhuriyetin toplumda yarattığı motivasyon çok üst seviyedeydi. öte yandan, 1.dünya savaşında şehit olan askerlerimizin ailelerinin içinde de hiç kapanmayacak bir burukluk vardı. gidip gelmeyen, akıbeti belli olmayan binlerce askerimiz vardı. acaba gelirler mi diye bekleyen de binlerce aile vardı. ama genel profil çoşkuluydu ...1930'lara geldiğimizde artık avrupa'da faşizm her geçen gün etkisini arttırıyordu. bir büyük dünya savaşı beklentisi histeriden ziyade bir realite şekline dönüşmüştü. elbette ki türkiye'de de toplumsal bir tedirginlik vardı. 1 eylül 1939... ikinci dünya savaşı başladı. 1945'e kadar karartma geceleri vardı. her gün yaklaşan savaşa girme korkusu daha yeni savaştan çıkmış bir toplumun en büyük korkusuydu. atatürk hayatını kaybetmişti. moralsizlik ve tedirginlik had safhadaydı. 14 mayıs 1950... ilk kez özgür bir seçimle idare el değiştirdi. ikinci dünya savaşı bitmişti. toplumda menderesle beraber yükselen bir çoşku vardı. türkiye de adeta tüm dünya gibi savaşta kaybedilen yılları telafi etmeye çalışıyordu. ekonomik toparlanma gözle görülür seviyedeydi... 27 mayıs 1960... ilk askeri darbe yaşandı. toplum 1950'lerin ikinci yarısından itibaren ziyadesiyle kutuplaşmıştı. 1960'lar boyunca sürecek politik bir istikrarsızlık döneminin, 27 mayıs adeta habercisiydi... amerikan yardımları 1950'lere nazaran azalmaya başla mıştı. soğuk savaş ritim kaybediyordu. ekonomik zorluklar belirgin bir hal alıyordu.1974... kıbrıs barış harekatının toplumda yarattığı motivasyon inanılmazdı. belki de ilk kez türk toplumu bu kadar birbirine kenetlenmişti. sonra harekatın bedelini ödemeye başladık. 'grafik' negatif yönlüydü. sağ sol çatışması 1970'lerin ikinci yarısını tamamen domine etti. tavuk gibi insan ölüyordu, balkonda oturmak, camdan dışarı bakmak bile riskliydi. toplumsal bunalım had safhadaydı... 12 eylül 1980... ilk önce bir rahatlama sonra tıpkı fransız ihtilalinde olduğu gibi bambaşka bir yöne doğru evrilen terör rejimi... insanlar işkence görüyordu, fişleniyordu. toplumsal buhran yine had safhadaydı. arabesk ve erotizm hayattan ümidini kesen insanların tutanacak son dallarıydı...özallı yıllar... bu sefer grafik 'yukarı yönüydü' ülke ekonomik bir devrim yaşamıştı. kapılar açıldı, belki de türk insanı ilk kez kapitalizmle tanışmıştı. kuyruklar yavaş yavaş bitti ama bu sefer de devrimsel ekonomi politikalarının halk ağır reçetelerini çekiyordu. 90'lara doğru gidecek uzun bir yol açılmıştı...1990'lar... terör can alıyordu, can yakıyordu... çok fazla siyasi suikast gerçekleşiyordu. siyasi istikrarsızlık ekonomik istikrarsızlığı tetikliyordu. her gün haberlerde kötü bir şey duymaya alışmıştı toplum. efendim işte siz karar verin iyi miydi kötü müydü yoksa ikisi bir arada mıydı ... *ama şunlar subjektif değil objektif gözlemlerimdir. bu kadar iddialıyım yani *kitap okuma oranı günümüze göre çok yüksekti. karakterinden ve ideolojisinden bağımsız olarak oha bu adam buraya nasıl gelmiş demek zor bir tepkiydi. insanlar yaptığı işe genel olarak epey hakimdi. marksist retorikten hareketle sınıfsal ayrım daha silikti... yani toplumun bir araya geldiği yer sayısı çok daha fazlaydı. mesela benim annem babam memurdu yan apartmanda oturan komşumuzun ise petrol istasyonları vardı ama biz çocuklar aynı yerden giyinirdik aynı yerden yerdik. zaten o sınıfsal ayrımı derinleştirecek çok fazla da enstrüman yoktu. benden bu kadar elim yoruldu.