Türkiye'nin ekonomik krizin pençesinde olduğu ve bunun ana sebeplerinin tartışıldığı bu günlerde, akla ilk gelen sorulardan biri de "Nasıl oldu da buraya geldik?" oluyor. İşte cevabı aradığımız yegâne soru bu değil tabii ki. Birbirine kenetlenmiş bir dizi sorun ve yanlış politika bizi bugün yaşadığımız ekonomik kaosa sürükledi. Peki, bu krizin kökleri ne zaman ve nasıl başladı?
Hatırlamak gerekirse, 2010 yılı civarında medyada yer alan bir haber, o dönemde iktidar olan AKP'nin iç dinamiklerini de etkilemiş ve siyasi arenada bir dönüm noktası oluşturmuştu. Haberin özü şuydu: Gelir düzeyi artan AKP seçmeni, artık başka partilere oy verebiliyor!
Bu haberin ardından siyaset sahnesinde bir hareketlenme yaşandı. Öncelikle, Recep Tayyip Erdoğan, parti içindeki muhalif sesleri bastırmak ve tek başına hüküm sürmek adına harekete geçti. Abdullah Gül, Ali Babacan gibi isimlerle yolları ayrıldı. İmam hatip okullarına ağırlık verilerek, oy havuzunun sabit tutulması amaçlandı. Siyasi arenada bir güç mücadelesi yaşanırken, ekonomi politikaları da bu iç mücadelelerin gölgesinde kaldı.
O dönemden günümüze baktığımızda, ekonomik açıdan yeterli sayıda mühendis ve uzman yetiştirilememenin de bu krizin sebepleri arasında olduğunu görüyoruz. Son 12 senede, ekonomide nitelikli insan gücüne yeterince yatırım yapılmadı ve bu durum bugün yaşadığımız ekonomik krizin derinleşmesine katkıda bulundu.
Bu örnekten hareketle, ekonomik krizin sebeplerini tek bir faktöre bağlamanın doğru olmayacağını hatırlatmak gerekir. Krizin kökleri, siyasi iç mücadeleler, yanlış ekonomi politikaları ve niteliksiz insan gücü yatırımının birleşimiyle oluşmuş bir tablodan kaynaklanıyor. Bu nedenle, ekonomik krizden çıkış stratejileri oluştururken tüm bu faktörleri göz önünde bulundurmak zorundayız.
Hatırlamak gerekirse, 2010 yılı civarında medyada yer alan bir haber, o dönemde iktidar olan AKP'nin iç dinamiklerini de etkilemiş ve siyasi arenada bir dönüm noktası oluşturmuştu. Haberin özü şuydu: Gelir düzeyi artan AKP seçmeni, artık başka partilere oy verebiliyor!
Bu haberin ardından siyaset sahnesinde bir hareketlenme yaşandı. Öncelikle, Recep Tayyip Erdoğan, parti içindeki muhalif sesleri bastırmak ve tek başına hüküm sürmek adına harekete geçti. Abdullah Gül, Ali Babacan gibi isimlerle yolları ayrıldı. İmam hatip okullarına ağırlık verilerek, oy havuzunun sabit tutulması amaçlandı. Siyasi arenada bir güç mücadelesi yaşanırken, ekonomi politikaları da bu iç mücadelelerin gölgesinde kaldı.
O dönemden günümüze baktığımızda, ekonomik açıdan yeterli sayıda mühendis ve uzman yetiştirilememenin de bu krizin sebepleri arasında olduğunu görüyoruz. Son 12 senede, ekonomide nitelikli insan gücüne yeterince yatırım yapılmadı ve bu durum bugün yaşadığımız ekonomik krizin derinleşmesine katkıda bulundu.
Bu örnekten hareketle, ekonomik krizin sebeplerini tek bir faktöre bağlamanın doğru olmayacağını hatırlatmak gerekir. Krizin kökleri, siyasi iç mücadeleler, yanlış ekonomi politikaları ve niteliksiz insan gücü yatırımının birleşimiyle oluşmuş bir tablodan kaynaklanıyor. Bu nedenle, ekonomik krizden çıkış stratejileri oluştururken tüm bu faktörleri göz önünde bulundurmak zorundayız.