4 yıl oldu. Türkiye'de yaşıyorken kendimce bir fanus oluşturmuştum. Türkiye'nin en iyi vakıf üniversitelerinden birinde, çocukluk hayalim olan mesleği yapıyor, mutlu mesut idare ediyordum. Sonra çocuklarım oldu, o zaman işler değişti. Trafikte panik ataklar geçirmeye başladım. Çocuklar arabadaysa onlara bir şey olacak korkusu, tek başımaysam magandanın tekine denk gelirim de çocuklarım anasız kalır korkusu... Çocukları hava alsın diye pusete koyup gezdirememe. Sokak köpeklerinin korkusundan gönül rahatlığı ile ben çocukları hiç sokağa çıkamadım. Bir parantez açayım: Ben hayvanları çok seviyorum. 10 yıldır beraber yaşadığımız kedimizi de sokaktan evlat edindik. Sokak köpeklerini de çok seviyorum. Apartmanımızın önünde takılan çok tatlı bir köpek vardı, evde arta kalan yemekleri ona verirdik. Ama hallerine de çok üzülüyorum. Yaşadıkları hayat hayat değil. Ne kedilerin, ne köpeklerin. Soğuk, açlık, susuzluk, hastalıklar, araba çarpması... Biz ne kadar seversek sevelim, sokak hayatı ve kontrolsüz üreme sonucunda maalesef iş çığrından çıkıyor. Bizim yaşadığımız semt bu anlamda çok problemliydi. Köpekler sürü halinde takılmaya başlamıştı ve çocukları geçtim, ben bile işe gidip gelirken korkuyordum ki kaç kere badire atlattım. İşin tek çözümü düzenli bir şekilde kısırlaştırılmaları tabii ki... Büyük olan çocuğum kreşe başladı, okul servisi terörü. Servis şoförlerinin bir çoğu ehliyetlerini bakkaldan almış sanırım. Bu entry'e bir göz atın lütfen #144203475 Senin servis şoförünün aracı düzgün kullanması da bir şeyi değiştirmiyor, trafiğe çıktığın an allah'a emanetsin. Artık makas atan bir denyoya mı denk gelirsin, magandanın tekine mi, bunlar hep kader kısmet... Benim için dönüm noktası: İkinci çocuğuma 7 aylık hamileydim. İşyerlerinde son haftalarım.. İşten eve döneceğim, servisten indim, büyük bir kavşak var, bana yeşil yandı, karşıya geçip eve gideceğim. Yol üç şeritli, yolu yarıladım, karşı kaldırıma yürüyorum, sonuncu şeritten son sürat bir araba (ticari) geliyor, o an nasıl koştum, kendimi kaldırıma nasıl attım hatırlamıyorum .. Yeşil ışık, yaya, hak getire, son sürat bastı gitti. O arabanın arkasından bakakaldım.. Sonra şikayet için karakola gittim, en azından kamera kayıtlarına bakayım istedim ama dava açmadan mümkün olmuyormuş.. Kimsenin s.kinde değil. Ben orada ölsem kader diyip geçecekler amk.. Olan geride kalan minnak yavruma, doğmamış bebeme olacak.. Kırmızı ışıkta geçenlere hiçbir yaptırım yok mu bu ülkede ? Afedersiniz ama s.kerim böyle işi. Nereye gidersen git, hep bir kazık yiyorum ya da yiyeceğim hissi. Bu öyle bir hal almıştı ki artık ağız tadıyla bir restorana gidip yemek yiyemiyor, eve usta çağırmaya korkuyorduk. Toksik insan ilişkileri. Bunu yurtdışına taşınınca anladım. Biz Türkiye'de hep kötülere, yurtdışında da hep iyilere mi denk geldik anlamadım ki yahu. Türkiye'de insan ilişkileri ta-ma-men çıkar üzerine kurulu. Çok üzücü ama gerçek bu şekilde. Burada kurduğumuz insan ilişkileri o kadar kaliteli ve birbirini kollama üzerine kurulu ki bazen gerçekten afallıyorum, art niyet arıyorum ama yok, gerçekten güven verici bir durum var.. Yabancı olduğumuz halde bizi bir kere bile yabancı hissettirmeyen, dışlamayan, her konuda yardımcı olan bir grup insanın olduğu bir ortama denk geldik, artık şans mı, yoksa buranın normali mi böyle henüz çözemedim. Velhasıl ülkede hukuk yok, düzen yok.. Tesadüfen yaşanan hayatlar.. Hep bir sinir stres, kaygı durumu.. Ben yoruldum ve gittim. En çok da çocuklarım için gittim. Artık bir umut göremediğim için gittim.