Bir 21. yüzyıl modası olarak ya ak ya kara demek… “Güzellik” gibi mefhumlarda bu mantıklı bir tutum değil. Ortada kalabilmek bu kadar zor mu ya, bu ne bilişsel bir acizliktir
Öncelikle objektif olacaksak dünyanın dört bir yanından ki bunların içinde Londralı da var; İstanbul'u hala “Güzel İstanbul” diye betimleyen arkadaşlarım mevcut. İkincisi ise; yurt dışına sık gidip gelen ve oraya yerleşme şansı olan ama İstanbul'da keyfi yerinde olduğundan gitmeyi tercih eden (düzgün semtlerde oturanlar), hatta oralarda evi olup da hala İstanbul'da yaşamayı tercih eden ve İstanbul'u çok seven Türkler de var. Çevrenizde de vardır.
Neticede bu şehri insanlara güzel kılan ve kılmayan unsurlarındaki asıl fark şu: (Bu şehirde seyahat etmek zorunluluğunda kalarak İstanbul'un tüm çilesine katlamak) vs. (Turik/kalabalık bölgelere gitmek zorunda olmaksızın İstanbul'un güzelliklerine erişebilmek)***
Her gün Pendik'ten Avcılar'a gidiyorsak elbette İstanbul berbattır. Bu çok açık. E-5 trafiği ve çevresindeki iğrenç mimari… Neyini sevebiliriz?
Turist için ise; buraya gelen turisti Eminönü'ndeki baklava izdihamı aroması verecek şekilde tarihi yarımada gibi turist avcısı bölgelere götürürsek, turistler hem insan profilinden, hem berbat mimariden, hem kalitesizlikten felç geçirebilir (ancak oryantalist kafada hayvanat bahçesi dolaşır gibi ülke dolaşan turistler oralara “hmm ilginçmiş” der; devasa bir şehir, içinde kavruk ve sefil milyonlar var falan; enteresan değil mi ).
Veya inşaatların önünden geçerken toz duman altında kalabilirsiniz. Yaya güvenliği pek önemsenmez. Bunlar eksiler.
İşte bazı semtler Orta Doğu mimarisi ve beton tozundan grileşmiş ağacımsılar ile bezelidir. Buraların çekici bir tarafı yok. Ancak güzel semtlere geçerseniz işler değişir.
Diğer birçok şehrin artısı homojen olmaları; yani alt ve üst seviye farklarının çok açık olmaması olabilir. İstanbul'da ise bu fark çok geniş maalesef. Ancak fanusunuzu yaratırsanız İstanbul fazla iyi. Aksi takdirde bir anda Rakka, Bağdat falan ile eşdeğer duruma düşüyor. Olay bu kadar basit aslında.
Öncelikle objektif olacaksak dünyanın dört bir yanından ki bunların içinde Londralı da var; İstanbul'u hala “Güzel İstanbul” diye betimleyen arkadaşlarım mevcut. İkincisi ise; yurt dışına sık gidip gelen ve oraya yerleşme şansı olan ama İstanbul'da keyfi yerinde olduğundan gitmeyi tercih eden (düzgün semtlerde oturanlar), hatta oralarda evi olup da hala İstanbul'da yaşamayı tercih eden ve İstanbul'u çok seven Türkler de var. Çevrenizde de vardır.
Neticede bu şehri insanlara güzel kılan ve kılmayan unsurlarındaki asıl fark şu: (Bu şehirde seyahat etmek zorunluluğunda kalarak İstanbul'un tüm çilesine katlamak) vs. (Turik/kalabalık bölgelere gitmek zorunda olmaksızın İstanbul'un güzelliklerine erişebilmek)***
Her gün Pendik'ten Avcılar'a gidiyorsak elbette İstanbul berbattır. Bu çok açık. E-5 trafiği ve çevresindeki iğrenç mimari… Neyini sevebiliriz?
Turist için ise; buraya gelen turisti Eminönü'ndeki baklava izdihamı aroması verecek şekilde tarihi yarımada gibi turist avcısı bölgelere götürürsek, turistler hem insan profilinden, hem berbat mimariden, hem kalitesizlikten felç geçirebilir (ancak oryantalist kafada hayvanat bahçesi dolaşır gibi ülke dolaşan turistler oralara “hmm ilginçmiş” der; devasa bir şehir, içinde kavruk ve sefil milyonlar var falan; enteresan değil mi ).
Veya inşaatların önünden geçerken toz duman altında kalabilirsiniz. Yaya güvenliği pek önemsenmez. Bunlar eksiler.
İşte bazı semtler Orta Doğu mimarisi ve beton tozundan grileşmiş ağacımsılar ile bezelidir. Buraların çekici bir tarafı yok. Ancak güzel semtlere geçerseniz işler değişir.
Diğer birçok şehrin artısı homojen olmaları; yani alt ve üst seviye farklarının çok açık olmaması olabilir. İstanbul'da ise bu fark çok geniş maalesef. Ancak fanusunuzu yaratırsanız İstanbul fazla iyi. Aksi takdirde bir anda Rakka, Bağdat falan ile eşdeğer duruma düşüyor. Olay bu kadar basit aslında.