Ülkücülerin Sığınmacı Politikalarına Tuhaf Tepkisi: Sevgi Kelebeği mi, Vicdan Azabı mı?
Son dönemde, özellikle Avrupa'da, sığınmacı krizi ve bunun yol açtığı sosyal sorunlar oldukça yoğun şekilde gündemde. Bu durum, normal şartlar altında, milliyetçi ve ülkücü grupların en şiddetli tepkiyi göstermesi beklenen bir konu. Ancak işin tuhaf bir tarafı var; bu gruplar adeta sevgi kelebeğine dönüşmüş, sığınmacı politikalarına karşı garip bir sessizlik içinde.
Avrupa'daki seçimlere bakalım; benzer konularda milliyetçi duruşlarıyla bilinen partiler oylarını katlıyor, popülerliklerini artırıyor. Peki, Türkiye'de durum ne? Ülkücü kesimin desteklediği partiler neden bu konuda sessiz kalıyor? Politikacılar ve partiler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor, bu bizim için yeni bir şey değil. Ancak kendini ülkücü olarak tanımlayan sıradan vatandaşlar bile bu politikaları savunurken zorlanıyor, seslerini duyuramıyorlar. Neden mi? İçten içe yaptıkları şeyin yanlış olduğunu biliyorlar ve vicdan azabı çekiyorlar.
Sığınmacıların getirdiği sorunlar ortadayken, bu konuya karşı gösterilen tepkisizlik dikkat çekici. Ülkücü kesimin, sığınmacıların işlediği suçlar, düzensiz göçün yarattığı sosyal problemler gibi konulara karşı daha agresif ve net bir duruş sergilemesi beklenir ki bu, onların temel ideolojilerinin de bir parçası. Oysa ki, politikacılar ve partiler kendi çıkarları için bu konuyu istismar ederken, ülkücü vatandaşlar içten içe vicdan azabı çekiyor ve sessiz kalıyorlar.
Bu durum, ülkücü kesimin ideallerinden çok partilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine bağlı olarak, politikacıların manipülasyonuna açık bir hal alıyor. Kendilerini temsil eden partilerin bu konudaki tutumlarına karşı seslerini yükseltemiyor, içlerindeki vicdan azabıyla baş başa kalıyorlar. Bu durum, ülkücü kesimin siyasi arenadaki etkisini ve güçlerini de azaltıyor, oylarını diğer partilere kaptırmalarına sebep oluyor.
Peki, bu durumun çözümü ne olabilir? Ülkücü kesim, kendi ideallerini ve değerlerini savunan partilere yönelmeli, politikacıların manipülasyonundan kurtulmalı. Seslerini duyurmak, ideallerini savunmak için daha aktif bir duruş sergilemeli. Aksi takdirde, bu tepkisizlik ve vicdan azabı içlerinde patlayacak ve siyasi arenadaki varlıklarını tamamen yitirebilirler.
Son dönemde, özellikle Avrupa'da, sığınmacı krizi ve bunun yol açtığı sosyal sorunlar oldukça yoğun şekilde gündemde. Bu durum, normal şartlar altında, milliyetçi ve ülkücü grupların en şiddetli tepkiyi göstermesi beklenen bir konu. Ancak işin tuhaf bir tarafı var; bu gruplar adeta sevgi kelebeğine dönüşmüş, sığınmacı politikalarına karşı garip bir sessizlik içinde.
Avrupa'daki seçimlere bakalım; benzer konularda milliyetçi duruşlarıyla bilinen partiler oylarını katlıyor, popülerliklerini artırıyor. Peki, Türkiye'de durum ne? Ülkücü kesimin desteklediği partiler neden bu konuda sessiz kalıyor? Politikacılar ve partiler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor, bu bizim için yeni bir şey değil. Ancak kendini ülkücü olarak tanımlayan sıradan vatandaşlar bile bu politikaları savunurken zorlanıyor, seslerini duyuramıyorlar. Neden mi? İçten içe yaptıkları şeyin yanlış olduğunu biliyorlar ve vicdan azabı çekiyorlar.
Sığınmacıların getirdiği sorunlar ortadayken, bu konuya karşı gösterilen tepkisizlik dikkat çekici. Ülkücü kesimin, sığınmacıların işlediği suçlar, düzensiz göçün yarattığı sosyal problemler gibi konulara karşı daha agresif ve net bir duruş sergilemesi beklenir ki bu, onların temel ideolojilerinin de bir parçası. Oysa ki, politikacılar ve partiler kendi çıkarları için bu konuyu istismar ederken, ülkücü vatandaşlar içten içe vicdan azabı çekiyor ve sessiz kalıyorlar.
Bu durum, ülkücü kesimin ideallerinden çok partilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine bağlı olarak, politikacıların manipülasyonuna açık bir hal alıyor. Kendilerini temsil eden partilerin bu konudaki tutumlarına karşı seslerini yükseltemiyor, içlerindeki vicdan azabıyla baş başa kalıyorlar. Bu durum, ülkücü kesimin siyasi arenadaki etkisini ve güçlerini de azaltıyor, oylarını diğer partilere kaptırmalarına sebep oluyor.
Peki, bu durumun çözümü ne olabilir? Ülkücü kesim, kendi ideallerini ve değerlerini savunan partilere yönelmeli, politikacıların manipülasyonundan kurtulmalı. Seslerini duyurmak, ideallerini savunmak için daha aktif bir duruş sergilemeli. Aksi takdirde, bu tepkisizlik ve vicdan azabı içlerinde patlayacak ve siyasi arenadaki varlıklarını tamamen yitirebilirler.