Seninle bir yarım gün geçirdik paşam, şu dönemde bulabildiğimiz ender baba-oğul buluşmalarımızdandı. Bu günler konusunda kırılıyor musun? Buradan anlamam zor ama inşallah bana büyüdüğünde işten dolayı az görüştün benimle demezsin. Senin bebeklik videoların masaüstümde duruyor, bazen işten bunalınca açıyorum, nede çok vakit geçirip meşgul olmuşum seninle diyorum, iş yüküm olmasa aynı olurduk eminim bundan. İş yükümün sebebi de benim tercihim ama son tahlilde senin için paşam.
Amaçım günah çıkarmak değil senin başlığında ama arada bir böyle girdiler yaparsam da yaparım, bilemiyorum.
Hacıanneyi ziyaret ettik, gastronomi festivaline gittik seninle, kalan zamanı da trafik yuttu zaten. Gastronomi festivali diyorlar tamam kendi çapında etkinlikli olmuş ama ikimizi de hiçbiri tatmin etmedi paşam. Senin tablete dürüm ekmek arası döner filan çizdim, uzun süre silmedin beni de çok memnun ettin biliyor musun? Döner ustalarına gidip "bi tane bundan bi tane de bundan diyordun", ne kadar tatlısın benim gözümde. Dönerciler ambale oluyordu tabi ben daha da gülüyordum onlara o zaman. Yiyelim dedik birer tane, senin elin kadar dürüm için 180 lira istiyorlar, işgaliyelerini ödeyeceğiz yani. Sana açıkladım, babacım dedim benim cebimde hepsinden almaya yetecek nakit var (yalan değildi 12 bin tl nakit vardı üzerimde) ama paramız varsa da keriz değiliz, buradan gezip çıkarız senin istediğin yere gider yeriz yine bişiler. "Tamam" dedin canım paşam, birkaç kez de bana geri anlattın, "pavamız vaa ama pahalı, başka yerler de vaa di mi baba" diye. Sonra köfte sevdiğini bilerek köfteci Yusuf yaptık, yarım ekmek arası köfteyi yedin, acıkmış paşam. Ardından su almak için A101'e girdim, ayrılma yanımdan dememe rağmen sürekli reyonlar arasında kayboldun, bende dışarı çıktım biraz korkarsın diye 10 dk. bekledim ama pek korkmuş ta değildin eşek sıpası, arabanın debriyajı çok sertleşti, vitese geçmez oldu bir ara gerildim bende sana da biraz çıkıştım, kusura bakma paşam ama asla dinlemiyorsun sözümü sende. Sonra da hacıanne ye geçtik aylardır gidememiştik kadına, gözüme iyi göründü açıkçası bir ayağı çukurda bir görüntü vermedi bana sevindim yani. Uzun süre oldu gidemedik, kapıyı bakıcısı açtı ilk kez bir yabancı karşıladı bizi yani. Her neyse konu yine her zaman olduğu gibi benim küçüklüğüme geldi ama yeni bir şey öğrendim oğlum, garipti benim için o evde doğduğumu biliyordum ama "hatta bu odada oldun" dedi hacıanne. O an dünyaya geldiğim dört duvar arasında olmak 37 sene dönüp dolaşıp ağlayıp gülüp aynı noktaya gelip oturmak enteresandı. İnsan diyor ne zavallıyız, coğrafyamız ne kadar da darmış, sanki bir arpa boyu yol alamamış müzmin bir gezgin gibi hissettim kendimi. Aslında o muhabbet çok ilgimi çekmişti ama sen yerinde durmayıp muhabbeti epey sabote ettin. Sonra da şevki amcamlar geldi mevzuu kayboldu.
Hayat deniz gibi okyanus gibi bir şey, yaşamlarımız da sörf tahtası sanki yolcu alıp yolcu bırakıyorsun. Bazen iyi bir dalga yakalayıp hızlanıyor yaşamın, kimi zaman duruluyor, sende tahtanın üzerine yatıp ufka bakıp beklemeye geçiyorsun. En son odada dört kuşak vardı, okyanusun farklı yerlerinde hepsi de. Sen hep iyi dalgalar yakala paşam, sana bu konuda elden ne gelirse desteğim daima sürecek.
Amaçım günah çıkarmak değil senin başlığında ama arada bir böyle girdiler yaparsam da yaparım, bilemiyorum.
Hacıanneyi ziyaret ettik, gastronomi festivaline gittik seninle, kalan zamanı da trafik yuttu zaten. Gastronomi festivali diyorlar tamam kendi çapında etkinlikli olmuş ama ikimizi de hiçbiri tatmin etmedi paşam. Senin tablete dürüm ekmek arası döner filan çizdim, uzun süre silmedin beni de çok memnun ettin biliyor musun? Döner ustalarına gidip "bi tane bundan bi tane de bundan diyordun", ne kadar tatlısın benim gözümde. Dönerciler ambale oluyordu tabi ben daha da gülüyordum onlara o zaman. Yiyelim dedik birer tane, senin elin kadar dürüm için 180 lira istiyorlar, işgaliyelerini ödeyeceğiz yani. Sana açıkladım, babacım dedim benim cebimde hepsinden almaya yetecek nakit var (yalan değildi 12 bin tl nakit vardı üzerimde) ama paramız varsa da keriz değiliz, buradan gezip çıkarız senin istediğin yere gider yeriz yine bişiler. "Tamam" dedin canım paşam, birkaç kez de bana geri anlattın, "pavamız vaa ama pahalı, başka yerler de vaa di mi baba" diye. Sonra köfte sevdiğini bilerek köfteci Yusuf yaptık, yarım ekmek arası köfteyi yedin, acıkmış paşam. Ardından su almak için A101'e girdim, ayrılma yanımdan dememe rağmen sürekli reyonlar arasında kayboldun, bende dışarı çıktım biraz korkarsın diye 10 dk. bekledim ama pek korkmuş ta değildin eşek sıpası, arabanın debriyajı çok sertleşti, vitese geçmez oldu bir ara gerildim bende sana da biraz çıkıştım, kusura bakma paşam ama asla dinlemiyorsun sözümü sende. Sonra da hacıanne ye geçtik aylardır gidememiştik kadına, gözüme iyi göründü açıkçası bir ayağı çukurda bir görüntü vermedi bana sevindim yani. Uzun süre oldu gidemedik, kapıyı bakıcısı açtı ilk kez bir yabancı karşıladı bizi yani. Her neyse konu yine her zaman olduğu gibi benim küçüklüğüme geldi ama yeni bir şey öğrendim oğlum, garipti benim için o evde doğduğumu biliyordum ama "hatta bu odada oldun" dedi hacıanne. O an dünyaya geldiğim dört duvar arasında olmak 37 sene dönüp dolaşıp ağlayıp gülüp aynı noktaya gelip oturmak enteresandı. İnsan diyor ne zavallıyız, coğrafyamız ne kadar da darmış, sanki bir arpa boyu yol alamamış müzmin bir gezgin gibi hissettim kendimi. Aslında o muhabbet çok ilgimi çekmişti ama sen yerinde durmayıp muhabbeti epey sabote ettin. Sonra da şevki amcamlar geldi mevzuu kayboldu.
Hayat deniz gibi okyanus gibi bir şey, yaşamlarımız da sörf tahtası sanki yolcu alıp yolcu bırakıyorsun. Bazen iyi bir dalga yakalayıp hızlanıyor yaşamın, kimi zaman duruluyor, sende tahtanın üzerine yatıp ufka bakıp beklemeye geçiyorsun. En son odada dört kuşak vardı, okyanusun farklı yerlerinde hepsi de. Sen hep iyi dalgalar yakala paşam, sana bu konuda elden ne gelirse desteğim daima sürecek.