Jules Verne'in 1872 yılında yazdığı roman. Türkiye'de 1992 yılında basıldı. 90 sayfa, birkaç saatte okunabilen bir novella. Kitabı okurken yüzümde bir gülümseme belirmedi, bilmiyorum.
Hayali kenti hayal ettikçe durup durup güldüm. İnce ince ironilerin her satıra sindiği, aşırı eğlenceli bir kitap. Hayali bir kent tasvir ediliyor, ancak bu kadar güzel hicvedilebilir miydi?
Flandre'da, hayal ürünü Quiquendone kentinde, insanlar yüzyıllardır müthiş bir uyum içinde yaşamışlar. Arpa şekeri ve çırpılmış krema kentin başlıca sanayisini oluşturuyor. Kent, babadan oğula geçen bir sistemle, yüzyıllardır Van Tricasse ailesi tarafından yönetiliyor.
Tüm bunlara karşın, Quiquendone kenti Flandre haritasında yer almıyor! Atlaslar, gezi rehberleri, yol kılavuzları bu kentten söz etmiyor.
Kentin sakinleri - evet, gerçekten sakinler - kimseye ihtiyaç duymayan, arzuları sınırlı, yaşamları şatafatsız, sakin, ölçülü, soğuk ve ağır kanlı insanlar. Gençlerin kalpleri aşık olduklarında bile belli bir yavaşlıkta çarpıyor. Mesela, evlenme için on yıl bekliyorlar. Birbirlerinin kalplerini fethetmek bu aheste yaşam biçiminde kolay değil. Sulh ceza mahkemeleri bile iş olmadığı için bütün bir yıl çalışmıyor. Hiç tutanak tutulmuyor, insanlar birbirine tokat ya da yumruk atmıyor. Öfkenin, nefretin olmaması güzel tabi de... sanat da dahil hiçbir şeyin coşku yaratmaması biraz da düşündürücü oluyor.
Kentin yöneticileri dahi yaşamları boyunca hiçbir inisiyatif kullanıp önemli bir karar almamışlar. Kitabın başlarında, belediye başkanı Van Tricasse "Bütün yaşamı boyunca hiçbir şeye karar vermeden ölen bir adam bu dünyada mükemmelliyete yaklaşmış demektir" diyerek karar almamasının gerekçesini bir realiteye dayandırmış görünüyor.
Ama günlerden bir gün doktor Ox ve yardımcısı, sözde kenti aydınlatma projesiyle, bu sakin yaşamın değişmesine yol açıyor. Doktor ve yardımcısı, isimleri de çok güzel bir detay.
Kitabı okurken altını çizdiğim satırlar oldu.
* Ruh kadar bedeni de, beden kadar giysileri de yıpratan heyecanlardır.
* Kapıların gıcırdamadığı, camların titremediği, parkelerin ses çıkartmadığı, şöminelerin gürüldemediği, rüzgârgüllerinin dönerken ötmediği, mobilyaların çatırdamadığı, kilitlerin tıkırdamadığı, ev sahiplerinin gölgelerinden daha fazla gürültü yapmadığı sakin ve sessiz olan ev böyleydi işte.
* İnsanlığın yerküremizin kabuğunda sürünmekten çok böyle yükseklerde yaşamaya yazgılı olduğunu düşünmüyor musunuz?
* Insani zaafların kirletemediği bu tertemiz havayı solumaya geldik.
Uyusuk bir yaradılışa sahip insanların ya da daha güzel bir ifadeyle erdemli ve ölçülü bir şekilde yaşamını sürdüren Quiquendone kenti sakinlerinin muhteşem bir hayal gücüyle tasvir edilmesi okuyucuyu kendisine çekiyor. Bilimin vicdansız insanların elinde tehlikeli bir şeye aracı olabileceğine tanıklık ediyoruz. Kitapta da söz edildiği gibi "hangi baştan çıkarıcı duygunun esiri oldu sakin Quiquendone kenti?" sorusuna yanıt arıyoruz okurken... Jules Verne'in hayal gücüne hayran olmak için vakit ayırılıp okunması faydalı olacaktır.
Hayali kenti hayal ettikçe durup durup güldüm. İnce ince ironilerin her satıra sindiği, aşırı eğlenceli bir kitap. Hayali bir kent tasvir ediliyor, ancak bu kadar güzel hicvedilebilir miydi?
Flandre'da, hayal ürünü Quiquendone kentinde, insanlar yüzyıllardır müthiş bir uyum içinde yaşamışlar. Arpa şekeri ve çırpılmış krema kentin başlıca sanayisini oluşturuyor. Kent, babadan oğula geçen bir sistemle, yüzyıllardır Van Tricasse ailesi tarafından yönetiliyor.
Tüm bunlara karşın, Quiquendone kenti Flandre haritasında yer almıyor! Atlaslar, gezi rehberleri, yol kılavuzları bu kentten söz etmiyor.
Kentin sakinleri - evet, gerçekten sakinler - kimseye ihtiyaç duymayan, arzuları sınırlı, yaşamları şatafatsız, sakin, ölçülü, soğuk ve ağır kanlı insanlar. Gençlerin kalpleri aşık olduklarında bile belli bir yavaşlıkta çarpıyor. Mesela, evlenme için on yıl bekliyorlar. Birbirlerinin kalplerini fethetmek bu aheste yaşam biçiminde kolay değil. Sulh ceza mahkemeleri bile iş olmadığı için bütün bir yıl çalışmıyor. Hiç tutanak tutulmuyor, insanlar birbirine tokat ya da yumruk atmıyor. Öfkenin, nefretin olmaması güzel tabi de... sanat da dahil hiçbir şeyin coşku yaratmaması biraz da düşündürücü oluyor.
Kentin yöneticileri dahi yaşamları boyunca hiçbir inisiyatif kullanıp önemli bir karar almamışlar. Kitabın başlarında, belediye başkanı Van Tricasse "Bütün yaşamı boyunca hiçbir şeye karar vermeden ölen bir adam bu dünyada mükemmelliyete yaklaşmış demektir" diyerek karar almamasının gerekçesini bir realiteye dayandırmış görünüyor.
Ama günlerden bir gün doktor Ox ve yardımcısı, sözde kenti aydınlatma projesiyle, bu sakin yaşamın değişmesine yol açıyor. Doktor ve yardımcısı, isimleri de çok güzel bir detay.
Kitabı okurken altını çizdiğim satırlar oldu.
* Ruh kadar bedeni de, beden kadar giysileri de yıpratan heyecanlardır.
* Kapıların gıcırdamadığı, camların titremediği, parkelerin ses çıkartmadığı, şöminelerin gürüldemediği, rüzgârgüllerinin dönerken ötmediği, mobilyaların çatırdamadığı, kilitlerin tıkırdamadığı, ev sahiplerinin gölgelerinden daha fazla gürültü yapmadığı sakin ve sessiz olan ev böyleydi işte.
* İnsanlığın yerküremizin kabuğunda sürünmekten çok böyle yükseklerde yaşamaya yazgılı olduğunu düşünmüyor musunuz?
* Insani zaafların kirletemediği bu tertemiz havayı solumaya geldik.
Uyusuk bir yaradılışa sahip insanların ya da daha güzel bir ifadeyle erdemli ve ölçülü bir şekilde yaşamını sürdüren Quiquendone kenti sakinlerinin muhteşem bir hayal gücüyle tasvir edilmesi okuyucuyu kendisine çekiyor. Bilimin vicdansız insanların elinde tehlikeli bir şeye aracı olabileceğine tanıklık ediyoruz. Kitapta da söz edildiği gibi "hangi baştan çıkarıcı duygunun esiri oldu sakin Quiquendone kenti?" sorusuna yanıt arıyoruz okurken... Jules Verne'in hayal gücüne hayran olmak için vakit ayırılıp okunması faydalı olacaktır.