dünyaca ünlü yönetmenler, kompozisyon oluşturma, renk paleti, karakter tasarımı ve üslup olarak sanat tarihinde yer edinmiş hangi ressam olurdu? edebiyatın etkisi yadsınamaz ama ben daha çok tuvallerine benzettiğim filmleri ile bu yönetmenler için şu yorumları yapardım. leonardo da vinci – stanley kubrick resim tarihinin en büyük 3 isminden biri olan, icatları ve teknikleri ile rönesansa yön veren leonardo da vinci – stanley kubrick olurdu. tıpkı leonardo resimlerindeki gibi temiz, net, belirlilik ilkelerini kubrick kamerasında görebiliyoruz. kemiğin uzay gemisine dönüştüğü matchcut’ları, kapalı kompozisyonları veya halı desenleri gibi simetrik düzenlemeleriyle rönesans mükemmeleytçiliğini görebiliriz. leo gibi bir birinden farklı, yenilikçi bir isim. edward hopper - martin scorsese gecelerin insanlarını, onların yaşamlarını anlatır bu iki sanatçı da. mavi ve siyah ağırlıklı renkleri hopper dünyasına benzer. hopper gibi geometrik çerçeveler oluşturur. naif ve sade kareler çeker scorsesse. salvador dali – alfred hitchcock asıl öncü yönetmenlerin başında hitchcock gelir ancak, rüya seansları, sürreal imgelemleri ile sürreal sanatçılara yakındır yönetmen. filmlerinin çoğunda da ressamların özellikle bizzat dali gibi isimlerin fırçalarından faydalanmıştır (bkz: öldüren hatıralar). vincent van gogh – akira kurosawa katman katman duran renk yığınları, sujenin önüne geçen doğasıyla van gogh izlenimi verir kurosawa. japonizm için en uygun isimler de hollandalı ve japon’lar olacaktır. iki sanatçı da bağlı oldukları sanat akımını kökten değiştirmiştir. caravaggio – david lynch gore, kan ve kırmızı ve siyah renkler; dehşet, korku, tutarsızlık iki sanatçının da eserlerinde bolca kullanılır. karnavesk havasıyla da lynch, barok tabloya bakıyoruz hissi verir. arnold böcklin - ridley scott böcklin’in egzotik korkusunu kozmik korkulara dönüştüren bir isim olurdu ridley. alien filmi ya da blade runner gibi yeni dünyaları keşfedebileceğimiz bilinmeyenleri kullanan yönetmen, böcklin gibi monokrom bir dünya resmetmektedir. francisco de goya - roman polanski ve steven spielberg politik kamerası, savaş filmleri, goya’nın şahit olduğu politik fotoğrafçı, savaş fotoğrafçısı rollerine çok benzer. tarihe onunla birlikte şahitlik ederiz. goya’nın son dönemleri ise spielberg’e benzemez ama. polanski’nin korku filmleri, goya’nın kara resimlerini ve kaprisleri akla getirir. casper david friedrich – andrei tarkovski doğanın insan karşısındaki üstünlüğü, lirik anlatım ve tek rengin ezici kullanımı iki sanatçıyı birbirine yaklaştırır. edvard munch – federico fellini siyah beyaz çekimleri, gerçekdışı olayları, munch’un tablolarına benzer. içinden çıkamadığımız ve çığlı attığımız bir rüyayı anımsatır bu tablolar ve filmler.pablo picasso – sergei eisenstein en çok düşündüğüm isim bu oldu. kübik çalışan, geometriyi önplana çıkaran yönetmenler olsa da, montaj gibi geleneği yıkan çekimleri, her sahnesinde sinemada yenilik getiren, her filmi kare kare kadraj kadraj incelenebilecek eisenstein şüphesiz ki sinemanın da picasso’su olacaktır. daha çok örnek verilebilir. aklıma geldikçe karşılaştırma yapacağım.