Veba (Fransızca: La Peste), Albert Camus'nün 1947 yılında yayınlanan romanıdır. Camus, romanda, Cezayir'deki Oran şehrinde yaşanan veba salgınını çeşitli satırarası okumaları ile anlamlandırılacak şekilde anlatmıştır. Kitapta yapılan analojilerin en önemlisi tüm Avrupa'ya adeta kara bir veba gibi yayılan Naziler'in Fransa'yı işgalidir. Fransa'nın İkinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı Alman işgali ve Fransa'da işgale karşı oluşan Direniş (Résistance) hareketi romanda vebaya karşı alınan önlemler ile özdeşleştirilir. Kitabın sonuna kadar anlatıcının kimliği bilinmez. İnsanların hayatla ölüm arasında kaldığı ince çizgiyi veba adını vererek tasvir eden Camus, dolaylı yoldan ateizmi de savunur. Eserde bir kahraman da bulunmaz. [[Dosya:Library Walk 5.JPG|küçükresim|235px|"... Dr Rieux resolved to compile this chronicle ..." (Library Walk, New York)]] Romanın bir diğer özelliği ise hikâyenin geçtiği Oran şehrini okuyucuya görüyor gibi yansıtmasıdır. Konusu Günün birinde fareler lağımlardan, kalorifer dairelerinden çıkıp sokaklarda ölmeye başlarlar. Başlangıçta kapıcılardan başka kimsenin ciddiye almadığı bu garip olay, zamanla vahim boyutlara ulaşır. Şehirde korkunç şeyler olmaktadır. Hızla yayılan mikrop nedeniyle ölüm insanlara da sirayet eder. Semptomlar açıkça vebaya işaret etmesine rağmen 20. yy. da veba olacağına insanlar inanmak istemez. Olsa bile bunun kendi başların gelebileceğine inanamazlar. Veba ile karşı karşıya olduklarını uzun süre hep birlikte reddederler, adını koymazlarsa sonuçlarından da etkilenmeyeceklermiş gibi. Derken kısa sürede ölüm haberleri artar, durum korkunç bir hal alır. Katı önlemler alınır, şehir karantinaya alınır. Bundan sonra ne yaşanacaksa, hem herkesten uzak, hem herkesin gözü önünde yaşanacaktır. Haliyle bu durumu izlemekle yetinilmiyor, halktan gerek yetki sahibi olanlar gerek de gönüllüler olarak birçok insan bu can sıkıcı durumdan kurtulmak için uğraşır. Romanda adları çokça geçen karakterlerin, can güvenliklerinden çoğu zaman vazgeçerek bunun için büyük bir çaba sarf ettiklerini, özgünlüklerinden uzaklaştıklarını görmek mümkündür. Ve bu sadece roman karakterlerinde değil, Oran kentindeki her insanda görülen bir durum olmaya başlar. Hatta romanın bir bölümünde vebayı, tanrının gönderdiği bir bela olarak düşünen ve bunu halka sert şekilde aktaran Rahip Paneloux'un bile ilerleyen bölümlerde bu tür düşüncelerini daha yumuşak şekilde dile getirdiği görülür. Romanın sonlarına doğru çabaların meyvesi olarak veba etkisini kaybeder ve son bulmaya doğru ilerler. Halk, zincirlerinden kurtulmaya başlar ve özgürlük ateşiyle dolup taşar, eğlenirler. Bütün bunlara seyirci olan doktor, vebanın son bulması için uzun bir sürecin gerektiğini, vebanın bir yerlerde yaşam bulmaya devam edeceğini söyler. Ancak halkın bu durum hakkında bilgi sahibi olmadığı ya da artık içlerindeki keyif isteğinin onları bu tür düşüncelere itmediği açıktır. Kısaca, mutluluk için bazen mutsuzluktan haberdar olmamak gerekir. Romanın en duyarlı bölümlerinden birinde, roman karakterlerinin kendi aralarında ne çok ölüm gördüklerini konuşurlarken, ölüm görmekten de beterinin, başkalarının ölümüne alışmak, onu sıradanlaştırmak olduğunu fark etmeleridir. Bu dünyadaki asıl veba, hissizleşmektir. Kaynakça Kategori:Albert Camus romanları Kategori:1947 romanları Kategori:Fransızca romanlar Kategori:Konusu Cezayir'de geçen romanlar Kategori:Kurguda ölüm Kategori:Sinemaya uyarlanmış Fransız romanları