Yargıtay'ın son dönem kararları, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri konusunda geri adım atan bir tutum sergilemekte ve bu konuda toplumun gerisinde kalmaktadır. Kararlarında yer alan ifadeleri ve tavsiyeleri son derece sorunlu ve endişe vericidir.
Örneğin, "doğal olmayan ilişki" ifadesini kullanarak, cinsel eylemlerin kapsamını daraltmakta ve bu ifadeyi keyfi bir şekilde yorumlanmaktadır. Bu mantıkla ilerlersek, misyoner pozisyonu bile suç kapsamına girebilir. Zira, "doğallık"ın tanımı belirsiz ve keyfe göre şekillendirilebilmektedir. Bu mantıkla, "doğal ilişki burunların birbirine dokundurularak yapılır" gibi bir sonuca ulaşılabilir.
Ayrıca, "kuvvetler ayrılığı" ilkesi de bu mantığın bir sonucudur. Güçlerin ayrılığı, aralarındaki ilişkinin doğallığını korumaya yönelik bir önlem olarak görülebilir. Aksi takdirde, güçler bir araya gelirse "orgy" veya "grup seks" gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, kuvvetler ayrılığı ilkesi Montesquieu'den çok bu mantığın bir yansıması olarak görülmelidir.
Yargıtay'ın tutumu, cinsel özgürlükleri kısıtlamakta ve toplumun ilerici kesimlerinin taleplerini görmezden gelmektedir. Bu kararlar, LGBTI+ bireylerin haklarını hiçe saymakta ve onları marjinalleştirmektedir. Yargının, toplumdaki çeşitliliği ve farklı yaşam tarzlarını kabul etmemesi, demokratik bir toplumun temel gereği olan eşitlik ilkesini ihlal etmektedir.
Bu kararların geri çekilmesi ve yargının daha ilerici, özgürlükçü bir tutum benimsemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yargı, toplumdaki gerilimleri artıracak ve adalet sistemine olan güveni sarsacaktır.
Örneğin, "doğal olmayan ilişki" ifadesini kullanarak, cinsel eylemlerin kapsamını daraltmakta ve bu ifadeyi keyfi bir şekilde yorumlanmaktadır. Bu mantıkla ilerlersek, misyoner pozisyonu bile suç kapsamına girebilir. Zira, "doğallık"ın tanımı belirsiz ve keyfe göre şekillendirilebilmektedir. Bu mantıkla, "doğal ilişki burunların birbirine dokundurularak yapılır" gibi bir sonuca ulaşılabilir.
Ayrıca, "kuvvetler ayrılığı" ilkesi de bu mantığın bir sonucudur. Güçlerin ayrılığı, aralarındaki ilişkinin doğallığını korumaya yönelik bir önlem olarak görülebilir. Aksi takdirde, güçler bir araya gelirse "orgy" veya "grup seks" gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle, kuvvetler ayrılığı ilkesi Montesquieu'den çok bu mantığın bir yansıması olarak görülmelidir.
Yargıtay'ın tutumu, cinsel özgürlükleri kısıtlamakta ve toplumun ilerici kesimlerinin taleplerini görmezden gelmektedir. Bu kararlar, LGBTI+ bireylerin haklarını hiçe saymakta ve onları marjinalleştirmektedir. Yargının, toplumdaki çeşitliliği ve farklı yaşam tarzlarını kabul etmemesi, demokratik bir toplumun temel gereği olan eşitlik ilkesini ihlal etmektedir.
Bu kararların geri çekilmesi ve yargının daha ilerici, özgürlükçü bir tutum benimsemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yargı, toplumdaki gerilimleri artıracak ve adalet sistemine olan güveni sarsacaktır.