Hayatımı karpuz gibi ortadan ikiye ayıran bir tokattır benimki. Özkan! Senin ben cibiliyetini sikeyim. Sanırım 6. sınıftaydım. Okulda, muhtemelen sıcaktan, bütün sınıf kapıları açık bir şekilde ders işleniyordu. Bir ara bizim sınıftan birileri karşı sınıftan birilerine bakıp gülmeye başladı. Çok anlamadım ama ortama dahil olmak için ben de güldüm. Dersler bitti, çıktık okuldan. Henüz çok uzaklaşmamış ve kalabalık içindeyken biri geldi dikildi karşıma. Karşı sınıftan Özkan. Tanımam etmem aslında. Adını sonradan öğrendim. İçinde “gülmek” kelimesi geçen, tam olarak hatırlayamadığım ama mealen “böyle sikerler o gülüşü” gibi bir cümle kurup sert bir tokat yapıştırdı yüzüme. (Yine aynı şey oldu. Bu olayı daha önce bir deftere yazdım ve yine tam bu noktada tıkanıp devam edemedim. Hakikaten bu noktada kırılıyor hayatım. Anlatırken bile aynı şeyi hissediyorum, yaşıyorum. Neyse devam etmeye çalışayım.) Tokadı yüzüme geçirdi ve dönüp gitti. Tokadın şiddeti, canımın yanışı en önemsiz şeydi o an. Tüm okul kalabalığının içinde olmuştu bu olay. O kalabalıkta kız kardeşim, kuzenlerim, sınıf arkadaşlarım, platonik aşkım vardı. Bu yüzden benim ilk düşündüğüm şey “ne olur kimse görmüş olmasın”dı. Hiçbir şey yapamadım, diyemedim. Etrafa bakamadım. Eve yürüdüm. Sonrasında da anlatmadım kimseye. Anlatamadım. Gömdüm içime.
Bu olaya gelene kadar beni değersiz hissettiren, başıma gelen her şeyi hak ettiğimi düşündüren, her kötülüğü sessizce kabul edip duygularımı içime gömmeme sebep olan, beni tepkisiz, onursuz, korkak birine dönüştüren, başka şeyler de yaşamış olmalıyım muhakkak. Başka türlü açıklayamıyorum bu tepkisizliğimi, kabullenişimi. Doğuştan gelebilecek şeyler değil bunlar; tecrübe edilmiş, öğrenilmiş, öğretilmiş bir şekilde. Bundan önceki olayları açık seçik hatırlayamadığım için bunu hayatımın kırılma anı olarak kabul ediyorum. Kırıldı ve ne oldu? Ben korkak, gereksiz derecede uyumlu, özgüvensiz, değersiz hisseden birine dönüştüm. Yıllarca böyle yaşadım. Arkadaş, partner seçimlerimi buna göre yaptım belki. Bana yapılan onca haksızlığa itiraz edemedim. Hakkım yenir de savunamam korkusuyla bir şeylerden, kalabalıklardan, ortamlardan geri çektim kendimi muhtemelen. Geçtim başkalarını ben kendime haksızlık ettim belki yıllarca “hiçbir şey hak etmiyorum, korkağın tekiyim, benim neyime” diyerek.
Fark edemediğim daha neler vardır bu olayın bende sebep olduğu kim bilir. Büyük ihtimalle terapiye de bu olayla başlayacağım. Özkan puştuyla maalesef aynı mahalleyi de paylaşma şanssızlığını yaşadığım için okuldan sonra da birkaç kez gördüm onu. O muhtemelen olaydan önce de sonra da tanımadı beni hiç. Adımı bile bilmiyordur. Okuldan biriyimdir onun için. Ben “çocuğum bari özkanlara maruz kalmasın” diye asla çocuk yapmayı düşünmezken o büyük ihtimalle evlenmiş ve kendi gibi minik özkanlar yetiştiriyordur. Mutludur, iyi ve güçlü hissediyordur. Bense onca yıl sonra oturmuş o noktada kırılıp yamulan hayatımı düzeltmeye çalışıyorum. Yaşamak; sağlıklı, düzgün bir insan olmak çok zor. Günün birinde travmalarımdan kurtulabilirsem sonrasında bunca sağlıksızlığa, bunca hasta ruhlu insana nasıl katlanabileceğimi bilemiyorum. Özkanlar her yerde çünkü. Sinsi birer avcı gibi bekliyorlar. En güçsüz, en sessiz, en uygun avı gözünden, duruşundan tanıyorlar. Bilemiyorum. Ama ne pahasına olursa olsun o “yamukluğu” düzeltmek gerekiyor.
Bu olaya gelene kadar beni değersiz hissettiren, başıma gelen her şeyi hak ettiğimi düşündüren, her kötülüğü sessizce kabul edip duygularımı içime gömmeme sebep olan, beni tepkisiz, onursuz, korkak birine dönüştüren, başka şeyler de yaşamış olmalıyım muhakkak. Başka türlü açıklayamıyorum bu tepkisizliğimi, kabullenişimi. Doğuştan gelebilecek şeyler değil bunlar; tecrübe edilmiş, öğrenilmiş, öğretilmiş bir şekilde. Bundan önceki olayları açık seçik hatırlayamadığım için bunu hayatımın kırılma anı olarak kabul ediyorum. Kırıldı ve ne oldu? Ben korkak, gereksiz derecede uyumlu, özgüvensiz, değersiz hisseden birine dönüştüm. Yıllarca böyle yaşadım. Arkadaş, partner seçimlerimi buna göre yaptım belki. Bana yapılan onca haksızlığa itiraz edemedim. Hakkım yenir de savunamam korkusuyla bir şeylerden, kalabalıklardan, ortamlardan geri çektim kendimi muhtemelen. Geçtim başkalarını ben kendime haksızlık ettim belki yıllarca “hiçbir şey hak etmiyorum, korkağın tekiyim, benim neyime” diyerek.
Fark edemediğim daha neler vardır bu olayın bende sebep olduğu kim bilir. Büyük ihtimalle terapiye de bu olayla başlayacağım. Özkan puştuyla maalesef aynı mahalleyi de paylaşma şanssızlığını yaşadığım için okuldan sonra da birkaç kez gördüm onu. O muhtemelen olaydan önce de sonra da tanımadı beni hiç. Adımı bile bilmiyordur. Okuldan biriyimdir onun için. Ben “çocuğum bari özkanlara maruz kalmasın” diye asla çocuk yapmayı düşünmezken o büyük ihtimalle evlenmiş ve kendi gibi minik özkanlar yetiştiriyordur. Mutludur, iyi ve güçlü hissediyordur. Bense onca yıl sonra oturmuş o noktada kırılıp yamulan hayatımı düzeltmeye çalışıyorum. Yaşamak; sağlıklı, düzgün bir insan olmak çok zor. Günün birinde travmalarımdan kurtulabilirsem sonrasında bunca sağlıksızlığa, bunca hasta ruhlu insana nasıl katlanabileceğimi bilemiyorum. Özkanlar her yerde çünkü. Sinsi birer avcı gibi bekliyorlar. En güçsüz, en sessiz, en uygun avı gözünden, duruşundan tanıyorlar. Bilemiyorum. Ama ne pahasına olursa olsun o “yamukluğu” düzeltmek gerekiyor.