Baş parmağım araba kapısına sıkışmıştı. Şok edici bir özelliği vardı. O değil de o parmakla sınava girmiş olmanın verdiği mallığın acısı daha kötüydü. İkinci olarak elde torpilin patlaması. Abartmıyorum, Call of Duty'de ne yaşıyorsan aynısı. Migrenle tanıştığım o ilk günü unutmam. Neyse ki evde silahı olan biri değildim. Basket topunun tırnakla eti birbirinden ayırmasını da unutacak değilim. Çıkan ayak bileğini oturtmak yabana atılır gibi değildi. Çocuk halimle 5 kişi çullanmıştı üstüme. Yüksek yerden atlandığında beyine kaçan tuzlu ya da tatlı suyun yakıcılığı da efsanedir. Ağdayı unutuyordum, az daha. Bel kısmına yapılan hamle insanı düşüncelere gark ediyor. Bu acılar geldi geçti de, bi tanesinin acısı tazedir hala. Üstünden 20 yıl geçti. Büyük kuzenimin bacağına fındık filiziyle vurmuştum o da kırbaç gibi sarmıştı bacağını. Sonrası beni kovaladı, ben kaçtım. "Dedeee dedeeee" diye yardım çağırırken götüme yediğim tekmenin acısı hala içimde. Hatırladıkça gözlerim dolar. Ulan o nasıl tekmeydi ya. Dolgum düştü, gözüm kaydı, burnumdan kan geldi. Kan gelmesi iyi diyolaa. Fatality gibi bi'şeydi. Kuyruk sokumuma geldi. Başım göğe döndü, nemli gözlerle güneşi görüyorum, tam tepede bi an olgunlaştım ergenliğe falan erken girdim. Yarı canımı aldı, şerefsizim. O an her şey 120 kare. Allah'ım o acıyla elimi götüme sokup kuyruk sokumunu arıyorum. Acısını dindirmek için sıkıcam diye. Yok ama nafile kesemiyorum acıyı. Vietnam'da bacağı kopan Amerikalı gibi morfin istiyorum. Ben nerelere gidebilirim bilmiyorum. Bak tüylerim diken diken oldu. Bana vuran kuzen benden çok büyük. O zamanlar futbol oynuyor, deli gibi sol açık. Şerefsiz sanki gol atarsa lige çıkacakmışcasına vurdu götüme. Ama noldu beni öldürmeyen şey güçlendirir diye motive kaynağı edindim kendime. Edinmesine edindim de, bel fıtığından tut mide kapakçığının kapanmamasına varan tüm durumlarımı buna bağlıyorum sözlük. Acımız büyük.