Geçenlerde bir bölümün çoğluğunda bulduğum teaching tips isimli kitaptan (ki yarısına kadar gelebildim) aracılığıyla ve kendi tecrübelerim doğrultusunda nacizane tavsiyelerim sunmak istiyorum:
Sanırım bu işin ilk zamanlarında, özellikle de iyi bilmediğimiz bir alan üzerine ders vereceksek "Aman Allah'ım, ben bu işin altından nasıl kalkacağım?" diye panikliyoruz. Ben ilk ders verdiğim zaman sadece fazlasıyla iddialı bir okuma listesi hazırlamakla kalmamış, bir de çok detaylı notlar hazırlamıştım. Bu elbette ki konuya yeterince hakim olmamaktan kaynaklanan kendi güvensizliğinin sonucu, ama mümkün mertebe bundan kaçınmak lazım. Zaten yeterince bilmediğiniz bir konuda uzun uzun konuşmak zorunda kalmanın sizde yaratacağı stres ve/veya baygınlık öğrenciye de yansıyacak. Öyleyse az da olsa bildiğim şeyleri en iyi şekilde nasıl aktarabilirim üzerine kafa yormak sanırım daha mantıklı.
Örneğin ben sonraki derslerimde sevmediğim ya da pek iyi bilmediğim konuları direkt programdan çıkardım. Biraz daha iyi bildiğim ve üzerinde konuşmaktan keyif aldığım konulara ağırlık verdim. Konu üzerine bilgi toplama, not hazırlama işlerini azami süre de hallederek (ki çok korkuyoruz bilmediğimiz bir şey soracaklar da sınıfin ortasında apıp kalacağız diye ama konuya ne kadar hakim olmasak da içlerinde gerçekten bizi çok zorlayacak bir-iki öğrenci ya çıkıyor ya çıkmiyor) ders hazırlığının önemli bir kısmını bu konuya nasıl girebilirim, burada nasıl bir espri patlatabilirim (maalesef her zaman işe yaramayabiliyor) gibi konular üzerine kafa yormaya başladım. Sonuç daha olumlu oldu. Kimse ne söylediğimi takmıyorsa da en azından kendim daha bir mutlu ayrılıyorum dersten.
- Bu noktada sınıf ile iyi bir iletişim içinde olmak çok önemli tabii ki. Bu da maalesef ki her zaman mümkün olan bir şey değil. Artık kimyanın uyum sağlama olayı mıdır nedir bilmiyorum ama bazı sınıflarla çok güzel eğlenerek öğreniyoruz tadında iken, diğerlerinde ben bu meymenetsizlerle ne halt edeceğim diye kara kara düşünüyorum. Sanırım özellikle dönemin başındaki tavrınız, tarzınız buzları kırmak açısından çok önemli. Örneğin ilk gün sadece syllabus dağıtarak "Bu dersten şu-şu-şu yapacağız" demek yerine, sınıftaki öğrencilere teker teker "Sen kimsin? Bu dersi niye alıyorsun? Ne öğrenmeyi bekliyorsun?" gibi sorular sormak, ne bileyim kendiniz ve konuyla ilginiz üzerine biraz konuşmak, hatta hatta bir takım örnekler verip, hikayeler anlatıp "Bakın bu dersin sonunda bunların hepsini öğreneceksiniz ve de arkadaşlarınıza hava atabileceksiniz" demek ise yarayabiliyor.
- Tabii ki siz ne kadar canavar bir öğretmen olsanız da öğrencilerin illa ki de dikkatleri dağılacak, aralarda uyuyanlar olacak. Maalesef özellikle Amerika'da öğretmeninden beklenen şey bir stand-up'ci edasıyla ders anlatması, uc bilemediniz beş dakikada bir sınıfı kahkahalara bogması… Bu beklentiye kendim çok gücüm, nedir ya saklaban mıyim ben, benim isim ders anlatmak diye çok hayiflandim, ama yani düşünüyorum da en ilgi duyduğumuz konuda bir sunum izlerken bile aralarda bayılır, koparız, insaniz neticede. Şimdi mümkün olduğunca 15-20 dakika lecture, 5-10 dakika discussion şeklinde geçirmeyi deniyorum. Ya da arada handout'lar filan dağıtarak bir nevi uyandirma servisi veriyorum kendilerine.
- Bir de sınıfa yönelttiğiniz soruların doğru bir cevabı olan (suna yol açan şey nedir, bunu keşfeden insan evladı kimdi) gibi “tuzak” sorulardan ziyade, öğrencileri düşündürmeye yönletecek sorular olması gerekiyor. Eğer cevap alamazsak, soruyu bir de tahtaya yazmak, ya da farklı farklı şekillerde sormak, ve kendilerine düşünmek için zaman vermek önemli. Bir de dinlerine küfür etmek çok ise yarıyor onu fark ettim. Bu tabii ki her konuda mümkün olmayabilir ama Amerikalı öğrencilere 'şimdi siz üniversiteden mezun oldunuzunuzda hayata 40-50 bin dolar borçla atılıcaksınız ama Avrupalı akranlarınızın hiç böyle dertleri yok' diye giriş yapınca normalde üç-beş kişinin konuştuğu sınıfta elli tane el kalkıyor havaya.
- Bir de tabi çok yumuşak da olmamak lazım öğrenci milletine karşı. Eskiden görmezden gelirdim sürekli sınıfa giren çıkan, yerinde yaylanıp duran, yahut not alıyor gibi görünen, MSN'de Facebook'ta cirit atanları ama artık böylelerine sıfır tolerans gösteriyorum. Zaten artık kasarlanmış oldugum için aralarda dolanarak uyuyanları durduruyorum. Telefonla arkadaşına sıra altında mesaj atanlara laf sokuyorum. Birkaç kere de bir kız sınıftan atma girişimim oldu ama kendisi ısrarla çıkmadı. Merak etmeyin, bu edepsizliklerinde bulunanlar da edepsizliklerinin farkında, sınıftaki diğer öğrenciler de. Gitıp da amma kil hoca ya diye konusmazlar arkanizdan. Ayrıca genciz, toyuz belki ama bir ağırlığımız da olsun yane di mi?
Sanırım bu işin ilk zamanlarında, özellikle de iyi bilmediğimiz bir alan üzerine ders vereceksek "Aman Allah'ım, ben bu işin altından nasıl kalkacağım?" diye panikliyoruz. Ben ilk ders verdiğim zaman sadece fazlasıyla iddialı bir okuma listesi hazırlamakla kalmamış, bir de çok detaylı notlar hazırlamıştım. Bu elbette ki konuya yeterince hakim olmamaktan kaynaklanan kendi güvensizliğinin sonucu, ama mümkün mertebe bundan kaçınmak lazım. Zaten yeterince bilmediğiniz bir konuda uzun uzun konuşmak zorunda kalmanın sizde yaratacağı stres ve/veya baygınlık öğrenciye de yansıyacak. Öyleyse az da olsa bildiğim şeyleri en iyi şekilde nasıl aktarabilirim üzerine kafa yormak sanırım daha mantıklı.
Örneğin ben sonraki derslerimde sevmediğim ya da pek iyi bilmediğim konuları direkt programdan çıkardım. Biraz daha iyi bildiğim ve üzerinde konuşmaktan keyif aldığım konulara ağırlık verdim. Konu üzerine bilgi toplama, not hazırlama işlerini azami süre de hallederek (ki çok korkuyoruz bilmediğimiz bir şey soracaklar da sınıfin ortasında apıp kalacağız diye ama konuya ne kadar hakim olmasak da içlerinde gerçekten bizi çok zorlayacak bir-iki öğrenci ya çıkıyor ya çıkmiyor) ders hazırlığının önemli bir kısmını bu konuya nasıl girebilirim, burada nasıl bir espri patlatabilirim (maalesef her zaman işe yaramayabiliyor) gibi konular üzerine kafa yormaya başladım. Sonuç daha olumlu oldu. Kimse ne söylediğimi takmıyorsa da en azından kendim daha bir mutlu ayrılıyorum dersten.
- Bu noktada sınıf ile iyi bir iletişim içinde olmak çok önemli tabii ki. Bu da maalesef ki her zaman mümkün olan bir şey değil. Artık kimyanın uyum sağlama olayı mıdır nedir bilmiyorum ama bazı sınıflarla çok güzel eğlenerek öğreniyoruz tadında iken, diğerlerinde ben bu meymenetsizlerle ne halt edeceğim diye kara kara düşünüyorum. Sanırım özellikle dönemin başındaki tavrınız, tarzınız buzları kırmak açısından çok önemli. Örneğin ilk gün sadece syllabus dağıtarak "Bu dersten şu-şu-şu yapacağız" demek yerine, sınıftaki öğrencilere teker teker "Sen kimsin? Bu dersi niye alıyorsun? Ne öğrenmeyi bekliyorsun?" gibi sorular sormak, ne bileyim kendiniz ve konuyla ilginiz üzerine biraz konuşmak, hatta hatta bir takım örnekler verip, hikayeler anlatıp "Bakın bu dersin sonunda bunların hepsini öğreneceksiniz ve de arkadaşlarınıza hava atabileceksiniz" demek ise yarayabiliyor.
- Tabii ki siz ne kadar canavar bir öğretmen olsanız da öğrencilerin illa ki de dikkatleri dağılacak, aralarda uyuyanlar olacak. Maalesef özellikle Amerika'da öğretmeninden beklenen şey bir stand-up'ci edasıyla ders anlatması, uc bilemediniz beş dakikada bir sınıfı kahkahalara bogması… Bu beklentiye kendim çok gücüm, nedir ya saklaban mıyim ben, benim isim ders anlatmak diye çok hayiflandim, ama yani düşünüyorum da en ilgi duyduğumuz konuda bir sunum izlerken bile aralarda bayılır, koparız, insaniz neticede. Şimdi mümkün olduğunca 15-20 dakika lecture, 5-10 dakika discussion şeklinde geçirmeyi deniyorum. Ya da arada handout'lar filan dağıtarak bir nevi uyandirma servisi veriyorum kendilerine.
- Bir de sınıfa yönelttiğiniz soruların doğru bir cevabı olan (suna yol açan şey nedir, bunu keşfeden insan evladı kimdi) gibi “tuzak” sorulardan ziyade, öğrencileri düşündürmeye yönletecek sorular olması gerekiyor. Eğer cevap alamazsak, soruyu bir de tahtaya yazmak, ya da farklı farklı şekillerde sormak, ve kendilerine düşünmek için zaman vermek önemli. Bir de dinlerine küfür etmek çok ise yarıyor onu fark ettim. Bu tabii ki her konuda mümkün olmayabilir ama Amerikalı öğrencilere 'şimdi siz üniversiteden mezun oldunuzunuzda hayata 40-50 bin dolar borçla atılıcaksınız ama Avrupalı akranlarınızın hiç böyle dertleri yok' diye giriş yapınca normalde üç-beş kişinin konuştuğu sınıfta elli tane el kalkıyor havaya.
- Bir de tabi çok yumuşak da olmamak lazım öğrenci milletine karşı. Eskiden görmezden gelirdim sürekli sınıfa giren çıkan, yerinde yaylanıp duran, yahut not alıyor gibi görünen, MSN'de Facebook'ta cirit atanları ama artık böylelerine sıfır tolerans gösteriyorum. Zaten artık kasarlanmış oldugum için aralarda dolanarak uyuyanları durduruyorum. Telefonla arkadaşına sıra altında mesaj atanlara laf sokuyorum. Birkaç kere de bir kız sınıftan atma girişimim oldu ama kendisi ısrarla çıkmadı. Merak etmeyin, bu edepsizliklerinde bulunanlar da edepsizliklerinin farkında, sınıftaki diğer öğrenciler de. Gitıp da amma kil hoca ya diye konusmazlar arkanizdan. Ayrıca genciz, toyuz belki ama bir ağırlığımız da olsun yane di mi?