Fi tarihi... Kampüste baharın ilk günleri... Artık millet kabanlardan kurtulmuş, sevgili tipli narin ceylanlar efil elbiselerle salınmaya başlamış. Kuşlar civil, genjler cıvıl... Kütüphaneye gidiyorsun... Karşında açık olan pencereden, çimenlere uzanarak veya birbirine yaslanarak not ezberleyen çiftleri görüyorsun... Yemekhanenin altındaki dandik markete gidiyorsun... Kasa kuyruğunda beklemekten bezince başını arkasındaki dağ gibi sevgilisine uçak koltuğuna yaslar gibi yaslamış ballı fıstıkları görüyorsun... Öğle arası sonrası dersliğe giriyorsun, kapılar kapanıyor, ders başlıyor, derken biraz geç kalmış olan ekip arkadaşın geliyor... Saçlarına, (muhtemelen sevgilisi tarafından) özenle takılmış küçük papatyalarla, mutluluktan otuz iki diş sırıtarak "hojam pardon hihihi" diye süzülüyor kapıdan içeri... Kampüs - şehir merkezi arası otobüs hattına biniyorsun... On yüz bin dakika süren ayakta yolculuktan baygınlık gelince başını sevgilisinin böğrüne gömerek yaslanıp uyuyan güzelleri görüyorsun... Ve bin yıl sonra bu görsel anıları, daha doğrusu hissettiğin derin yalnızlığı çağrıştıran bir şarkı duyuyorsun;(bkz: kır papatyası) - bahadır sağlam"düşmedi mi hâlâ cemre başına? Geçmedi mi yağmurun ıslak kokusu? Var mısın bu yolda, yanı başımda? Yasla ruhunu bana kır papatyası..." kapat dinleme, papatya senin neyine #gm$&+^!!!!