70'lerde ortaokul öğrencisiyken, ailemle Erdek'e tatile gittiğimizde yazlık yalılar yerine normal konut bölgesindeki sokakları dolaşırdım. Bir gün çarşıda dolaşırken deniz simidi ve güneş yağı satan dükkanlar arasında bir sahaf gördüm ve hemen içeri dalıp gezmeye başladım. "Proteus" isimli mikro-seviyede küçültülmüş bir gemiyle insan damarlarında gezip tedavi etmeye çalışan bir ekibin hikayesini içeren bir bilim-kurgu romanı buldum. Ne yazık ki romanın adını hatırlamıyorum, çünkü Türkçe çevirisiydi. Daha sonra aynı kurguya sahip bir film TRT TV'de izledim, belki bu hikayeyi hatırlayanlar vardır.
Çarşıya yakın bir okul vardı, adını unuttum ama sarı badanalı, Osmanlı mimarisinden esinlenilmiş binaları olan geniş bir bahçe içindeydi. Okulun önünde belki 2 farklı boyutta basketbol sahası bulunuyordu. Arkadaşlarımla sabahları veya akşamları buraya gelir, basketbol oynardık ya da doğruca "basket atardık".
Bir gün bizden büyük, muhtemelen liseli ya da daha büyük gençler geldi ve aramıza katıldı. Ancak terbiyesiz tipler oldukları için uzak durmaya karar verdik ve sadece seyretmeyi tercih ettik. Bu gençler, şakalaşarak basket atarken "ölünce toprak gireceğine, ölmeden önce et gitsin" gibi ilginç konuşmalar yaptılar.
Bu gençlerin yanında İstanbul'dan birkaç genç daha vardı, yaklaşık 20'li yaşlardaydılar. Aralarından uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü bir genç, ilerleyen yıllarda İlber Ortaylı'ya benzeyen bir insanla karşılaştım. İlber Ortaylı'ya benzer giyim tarzıyla dikkat çeken genç, sonra oyunu bırakıp bir dergi ve çakı alarak sahadan ayrıldı.
Anılar arasında kaybolurken, yıllar sonra tekrar Erdek'e gittiğimde eski okulu aramaya karar verdim. Yan sokağında mermer sütunlu bir portal kapısı vardı ve eskiden okulun adını taşıdığı anlaşılan harflerin izleri hala belirgindi. Bu izler arasında "z-a-p-e-o-n" yazısı dikkatimi çekti.
Eski hatıralara dalarken, bu kez ailemle geri dönme vakti geldi. Ancak bu sefer unutamayacağım bir anı ile ayrıldım: Zapyon kelimesinin Grekçe'de "lise" anlamına geldiğini öğrenip şaşkınlığımı gizleyemedim. Bu unutulmaz maceranın anısını daima canlı tutacağım.
Çarşıya yakın bir okul vardı, adını unuttum ama sarı badanalı, Osmanlı mimarisinden esinlenilmiş binaları olan geniş bir bahçe içindeydi. Okulun önünde belki 2 farklı boyutta basketbol sahası bulunuyordu. Arkadaşlarımla sabahları veya akşamları buraya gelir, basketbol oynardık ya da doğruca "basket atardık".
Bir gün bizden büyük, muhtemelen liseli ya da daha büyük gençler geldi ve aramıza katıldı. Ancak terbiyesiz tipler oldukları için uzak durmaya karar verdik ve sadece seyretmeyi tercih ettik. Bu gençler, şakalaşarak basket atarken "ölünce toprak gireceğine, ölmeden önce et gitsin" gibi ilginç konuşmalar yaptılar.
Bu gençlerin yanında İstanbul'dan birkaç genç daha vardı, yaklaşık 20'li yaşlardaydılar. Aralarından uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü bir genç, ilerleyen yıllarda İlber Ortaylı'ya benzeyen bir insanla karşılaştım. İlber Ortaylı'ya benzer giyim tarzıyla dikkat çeken genç, sonra oyunu bırakıp bir dergi ve çakı alarak sahadan ayrıldı.
Anılar arasında kaybolurken, yıllar sonra tekrar Erdek'e gittiğimde eski okulu aramaya karar verdim. Yan sokağında mermer sütunlu bir portal kapısı vardı ve eskiden okulun adını taşıdığı anlaşılan harflerin izleri hala belirgindi. Bu izler arasında "z-a-p-e-o-n" yazısı dikkatimi çekti.
Eski hatıralara dalarken, bu kez ailemle geri dönme vakti geldi. Ancak bu sefer unutamayacağım bir anı ile ayrıldım: Zapyon kelimesinin Grekçe'de "lise" anlamına geldiğini öğrenip şaşkınlığımı gizleyemedim. Bu unutulmaz maceranın anısını daima canlı tutacağım.